Erdoğan’a jübile!
Erdoğan’a ABD ziyareti sırasında Obama tarafından, Libya lideri Kaddafi’ye İtalya ziyaretinde Berlusconi’nin ağırlaması gibi, “Kıskananlar çatlasın” türünden bir ağırlama yapıldı.
Bu muhteşem karşılama ve ağırlama, programda olduğu gibi Erdoğan bir “alt protokolden” olan “öğle yemeği” ile geçiştirilseydi, biz bu yazıyı yazmayacaktık. Amma öyle olmadı, Erdoğan’a İngiltere Kraliçesi’ne denk bir protokolle, “akşam yemeği” verildi ve oradaki görüntü bize, “Bu bir jübile” fotoğrafı dedirtti.
Bir ülke başbakanının jübilesini ancak o ülke halkı yapar, ABD değil diyenleriniz olabilir. Bu, normal şartlarda böyledir. Siz Türkiye’nin, dünyanın ve ABD’nin normal olduğunu söyleyebilir misiniz?
Sonra, ABD’ye bu değeri atfeden biz değiliz, bizzat Erdoğan ve çevresi. “Süpürmeyin, kullanın”ı biz demedik. Bize Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı için böyle bir sözü (hiç sevmediğimiz kişi bile olsa) işkence ile bile söyletemezler.
Çünkü bu “Türkiye’yi kullanın” demektir.
Evet, ABD’ye atfedilen değerin anlaşılması için TBMM Dışişleri Komisyonu Üyesi Prof. Dr. İdris Bal’ın bir canlı yayında yaptığı şu değerlendirme de epey ipuçları ile dolu. Spiker, “Daha önce de Özal’a uygulanan protokole benzer bir protokol” hatırlatması yapınca AKP’li Bal, bakınız neler diyor:
“-Cumhurbaşkanı iken ölmesine rağmen Özal’ın cenazesine Başkan ve Başbakanlar düzeyinde, yahut Dışişleri Bakanı düzeyinde bir katılım olmadı. Obama Devlet Başkanı olunca ilk ziyaretini Türkiye’ye yapmıştır.”
Ziyareti ziyaretle değil, ziyareti cenaze törenine katılım ile tartıp, “ABD, Erdoğan’ı Özal’dan daha fazla seviyor” demenin izahını artık sizlerin izan ve vicdanınıza bırakıyoruz.
Biz bu ziyaret öncesi, “Obama, Erdoğan’ı çok üzecek. Erdoğan Türkiye’ye döndüğünde çok sinirli olacak” demiştik.
Dediğimiz gibi oldu. Obama, Erdoğan’ın Suriye ile ilgili bütün önerilerini reddetti. Reddetmekle kalmadı, Erdoğan’ın desteklediği isyancılardan “el Nusra”nın “Terör örgütü” sayılmasını Erdoğan’a bile kabul ettirdi.
Erdoğan “Bugüne kadar mülteciler için 1,5 milyar dolar harcadık” diyerek âdeta, “Sen de elini taşın altına koy” diyerek Obama’nın merhametine sağındı, Obama ise, “Benim Suriyeliler için harcanacak param yok” dedi. Erdoğan, o çok özlediği Obama’nın sesinden Suriye üzerinde “uçuşa yasak bölge” duymak istiyordu; o da olmadı.
Velhasıl yiyip içirerek nefsini ve gururunu okşayarak Erdoğan’a bir güzel “güle güle” çektiler. Erdoğan da öfkesini Kılıçdaroğlu’ndan çıkartmaya başladı. Avrupa’da kendisini Esad’a benzetti diye soluğu mahkemede aldı. Oysa Kılıçdaroğlu aynı şeyi Türkiye’de en az 50 defa yapmıştı da Erdoğan mahkemeyi aklının ucundan bile geçirmemişti.
Gezinin Türkiye için değil Erdoğan için fiyasko olmasını yandaşları bile gizleyemediler ve elle tutulur bir şeymiş gibi görünen ABD ile “Serbest Ticaret Anlaşması” için görüşmelere başlanmasını, “Türkiye istediğini aldı” diye pazarlayarak bu fiyaskoyu örtmeye çalıştılar.
Oysa ortada alınan bir şey yok. Sadece “görüşme” ve “heyetlerin kurulması” var. Yani işler komisyona havale edildi. İnşallah bu sefer netice alınır diyelim.
Niçin “inşallah” niçin “bu sefer” diyoruz? Hafızamız bizi yanıltmıyorsa aynı konuda ABD ile bundan daha ileri bir adım, 2009 yılında atılmış, bir netice alınamamıştı da onun için.
Evet, ABD, Erdoğan’ın jübilesini yapmıştır. Erdoğan ve ekibi bu jübile için, “Biz bunu bir dostluk maçı olarak kabul ediyoruz” algısı yaymaya ve “Sizin için yapabilecek daha çok şeyimiz var” mesajları vermeye çalışıyorlar.
Yenişafak’taki bir köşe yazısından öğrendiğimize göre bunun adını, “üretken ortaklık” koymuşlar. Nasıl pazarlanırsa pazarlansın bunun asıl adı; “Biz, ABD için bölge ve diğer İslâm ülkelerinde hâlâ yeni projeler üretebilecek ve ürettiğimiz projelerde ABD adına önemli roller üstlenebilecek kapasitedeyiz”den başka bir şey değildir.