Erdoğan yönetemiyor!

Ya millet ayacak ya vatanın bir bölümü ayaklarımızın altından devlet de avuçlarımızın arasından kayacaktır.
Üzülerek ifade edelim ki Türkiye’yi yönetmek Başbakan Erdoğan’a çok büyük gelmiştir. Her gün yüzlerce Emniyet Müdürü, Şube Müdürleri ve polis bir yerden başka yere tayin edilmekte, bazıları birkaç gün içerisinde birkaç il ve karakol değiştirebilmektedir. Bu görüntü bile Erdoğan’ın polisi dahi yönetmekten aciz olduğunun resmi değildir de nedir?
Savcılar ve hâkimlerin de başlarına gelen de polisin başına gelenden farksızdır. Kim ki yolsuzluk, usulsüzlük ve hırsızlığın üzerine gidiyor ânında görevden alınıyor. Devreye Adalet Bakanlığı Baş Müşavirleri girip, “Şu kişi hakkında başlattığın soruşturmayı kapat, yoksa sonuçlarına katlanırsın” tehditleri zabıtlara geçmiş bulunuyor. Bu da yetmiyor, aynı kişi hakkında bizzat Adalet Bakanı devreye girip Cumhuriyet Savcısı’nı baskı altına alıyor ve Cumhuriyet Savcısı da Adalet Bakanı hakkında fezleke hazırlamak durumunda kalıyor.
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir ülke yok. Hani derler ye, “Muz cumhuriyeti” diye. İşte Afrika’da var olduğu söylenen muz cumhuriyetlerinde bile bu hal yaşanmaz, çünkü orada kanun yoksa bile “gelenek” ve “töre” vardır.
Seçim sathı mahalline girdik amma ülkenin hiçbir ilinde seçim, seçmen, aday ve sandık güvenliği kalmamış. Erdoğan kendi partisinin seçim bürolarını, başkan adaylarını bile koruyamıyor. Seçim güvenliği olmayan bir ülkede demokrasiden bahsedilebilir mi? Öyle bir ülke haline geldik ki, demokrasinin olmazsa olmazları olan “Kuvvetler ayrılığının” adalet ayağı bütün yetkilerin Adalet Bakanı eliyle Erdoğan’a devredilmesiyle kırılmış, halkın haber alma ve yorum yapma hürriyetinin garantisi olan “Dördüncü kuvvet, medya” susturularak basının yüzde 95’i resmî gazete haline getirilmiş, siz böyle bir ülkeye bırakınız “iyi yönetilen bir ülke” demeyi, “yönetilen bir ülke” bile diyemezsiniz.
Erdoğan, sürekli “Paralel yapı” diyor, başka bir şey demiyor. “Bizi bu paralel yapı mahvetti” diye 11 yıldır yaptığı mağduriyet edebiyatına yeni bir “mağduriyet” daha ekleyerek “yönetimdeki yetersizliğini” ve ucu kendisine dayanan başını göğsüne bastığı “yolsuzluk ve rüşveti” örtmeye uğraşıyor. Oysa yaptığı, “Ben burnumun ucundaki paralel yapının bile farkına varamayacak kadar öngörüsüzüm” itirafından başka bir şey değildir. Bir yönetici koynunda beslediği, amma ne biçim beslediği, öve öve göklere çıkartamadığı bir şeyi 11 yıl sonra “Haşhaşi’ymiş” yahut “Kötülüğün daniskasıymış” diye takdim ederse o kişi bir “kurtlar sofrası olan” uluslararası arenada ülkesini tehlikenin bin bir türlüsünden nasıl koruyabilir?
Daha da acısı Erdoğan’ın millet karşısında doğruları konuşmaması, hakikati söyleyenleri, “İspat edemezseniz alçaksınız, müfterisiniz” diye aşağıladıktan bir müddet sonra, “Evet yaptım, sana mı soracaktım” diyebilmesidir.
Ve bu tür çelişkilerin sayısı artık insana gına getirtecek boyutlara ulaşmıştır. Nitekim “Paralel yapı-Paralel yapı” dediği şey için de yarın ne diyeceğini inanın bilemiyoruz. Çünkü “Esiyor” amma bir türlü “yağmıyor!” Şayet iddia ettiği gibi böyle bir yapı varsa niye cumhuriyet savcılarını devreye sokmuyor, suçlarını niye belgelemiyor? Yoksa iftira mı ediyor? Yahut savcılar ve hâkimler devreye girince kendilerine de celp geleceğinden mi korkuyorlar?
Yani ne yapıldıysa birlikte yapılmış da, milletin gözünün içine baka baka yeni bir tiyatro mu oynanıyor?
Evet, bir ülke böyle yönetilmez.
Böyle yönetilirse ülkenin bir bölümü ayaklarımızın altından devletin gücü de avuçlarımızın arasından kayar gider.
İktidardakiler o koltuklarda oturdukları süre içerisinde edindikleri dudak uçuklatan servetlerine güveniyor olabilir. Bizim tuhafımıza giden karnı aç ve sırtı açık milletin neye güvendiğidir!

Yazarın Diğer Yazıları