Erdoğan, Yeşil Kuşak ile yüzleşebilir mi?
Tayyip Erdoğan, AKP’nin on yılını değerlendirdiği konuşmasında, hep millete dayanmaktan söz etti; “Gücümüzü milletten alıyoruz. Büyük milletimizin teveccühü ile partimizi kurduğumuz gün, ‘bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ dedik, hiçbir zaman millete ’düşün peşimize’demedik ve bu psikoloji içinde olmadık. Biz, ‘Türkiye’de bundan böyle, millet siyasetin arkasından gitmeyecek, siyaset milletin arkasından gidecek’ derken bunu bütün içtenliğimizle söyledik ve bu anlayıştan vazgeçmedik” gibi ifadeler kullandı.
Sözler güzel ama başlangıçta, meşruiyet aramak için ABD ve Avrupa kapılarında az mı dolaştı.. Öyle ki kendi ülkesinin Genelkurmay Başkanı ile görüşebilmek için Amerikalı bakan yardımcısına mektup yazdı.. Bunlar da yetmedi, CFR’nin gönderdiği ve yerel yönetimlere özerklik dayatmasını içeren gizli memorandumu parti programı haline getirdi..
Bunlardan milletin haberi var mı?
***
Erdoğan, “Yeni anayasamız bürokratik ideolojilerin değil milletimizin eseri olacaktır” diyor. Bu da güzel ama, vatandaşlık tanımının değiştirilmesini isteyen ABD ve Avrupa Birliği ile PKK değil midir?
Ha bir de CHP içinde Truva atı olanlar var. Adnan Pelvanlar, Süheyl Batum’un “vatandaşlık maddesinden Türklük kalksın” önerisi üzerine kendisine bir mesaj göndermiş, “Bu anayasaya ilişkin yurttaşlık öneriniz hangi değişimin sonucudur? Bize kendinizi böyle tanıtmamıştınız. Biz sizi Atatürkçü bildik hep.. Yoksa Truva atından dışarı mı çıktınız?” diye soruyor.
Aslında hep oradaydı, daha önce de buna benzer bir Anayasa taslağı hazırlayan ekibin içindeydi.
***
Fakat CHP içinde Truva atı var da, Türkiye içinde Truva atı yok mu? Veya İslam dünyası içine ABD’nin gönderdiği bir Truva atı yok mu?
Yıllar önce Yeni Şafak gazetesinden İbrahim Karagül, haklı olarak soruyordu:
“Amerika, 21. yüzyıla dönük küresel projeleri çerçevesinde nasıl bir İslâm dünyası öngörüyor? Bu projeleri hayata geçirmek için ne tür yöntemler kullanıyor, kimlerle işbirliği yolları arıyor? Terbiye edilmiş İslâm, ruhsuzlaştırılmış Müslüman kitleler, kayıt altına alınmış Müslüman şahsiyetler, gelecekte bu bölgede ne tür gelişmelerin habercisi?
ABD’nin Türkiye’deki İslâmcı çevrelere yönelik diyalog ve işbirliği arayışı, İslâm’ın kontrol altına alınması ve Müslümanların dönüştürülmesi genel projesinde ne kadar etkili olacak? Soğuk Savaş dönemi ürünü kadroların tasfiyesinden sonra ortaya ne tür siyasi gruplaşmalar çıkacak? İslâmcılar, bu yeni siyasal çevrede nerelere savrulacak?”
Bugün Karagül, artık bu gerçekleri yazmıyor..
Ama AKP’ye oy verenler, bu partiyi yönetenlerin nerelere savrulduğunu, kendileriyle birlikte koca bir milleti ve bütün İslâm dünyasını, “model ortaklık” adı altında ABD’ye teslim ettiğini hâlâ görmüyor! Çünkü medya ele geçirilmiş durumda. Çünkü etnik bilinç veya maddi kazanç güdüsü birçok insanımızı kör etmiş durumda...
***
Erdoğan, geçmişi anlatırken “Ne yazık ki bu mücadele sürerken yıllar yılları kovaladı, kaynaklar, imkanlar, nesiller heder oldu, kayboldu. Çok kıymetli nesillerimiz adeta gün görmeden eriyip gitti. Nice genç nesillerimiz gençliklerini, enerjilerini, coşkularını, umut ve heyecanlarını bu ülke için birer değere dönüştüremeden tarih sahnesinden kayıp gittiler” dedi ve bu konudaki sözlerini “AK Parti’nin geçmişin günahlarında bir payı, hissesi yoktur. Ancak mademki biz milletin sesi, milletin vicdanı, millet siyasetinin temsilcisiyiz; o halde kimsenin kendi günahıyla yüzleşemediği yerde Türk siyasetinin karanlık yıllarıyla yüzleşmek de bize düşer” diye konuştu.
Yani kendisi dahil, AKP’de siyaset yapan bizim kuşak, gökten mi indi? Türkiye’de bir sol-sağ çatışması yaşanırken bir taraftan da ABD’nin Yeşil Kuşak projesi için nesiller yetiştirilmedi mi? Hatta bir kısmını, CIA bursuyla İngiltere’de, ABD’de okutmadılar mı? Tabii ki Amerikan güdümlü kadrolar her kurumda vardır ve Türkiye’nin gençlerinin birbirini kırmasına zemin hazırlamışlardır. Türkiye’nin en atak nesillerini böyle harcamışlardır..
Fakat, bir taraftan da bugün iktidar olan kadroları yetiştiriyorlardı.
Türkiye’nin esas yüzleşmesi gereken meselesi budur!