Erciyes veya Türkiye'nin sivil direncini nasıl kırdılar?

Erciyes Kurultayı, ülkücüler için bir iman tazeleme toplantısıydı. Zaten MHP’nin yeniden yükselişini sağlayan da bu kurultaydı. Yılda bir defa ve Ağustos ayında Tekir Yaylası’nda buluşan ülkücüler, her ili temsilen çadırlar kuruyor, çadırlar arasında ziyaretlere gidiliyor, yurt çapında bir kaynaşma oluyordu.

Orada, MHP Genel Başkanı’nın konuşması dışında bir fikir ortaya konulmasa da bu büyük buluşmanın kendisi çok önemli bir hadiseydi. Ülkücüleri kimse bu kurultaya katılmaya mecbur tutmuyor, fakat Ağustos ayında büyük bir heyecanla Kayseri’ye koşuyorlardı. MHP’nin Türkiye çapında oy aldığı hemen har aileden kurultayda bir temsilci bulunuyordu.
Tekir Yaylası’nda enerji biriktiren ülkücüler, yeni bir şevkle yurdun dört bir yanına dağılıyor, en azından o yılı da umutla geçiriyordu.

***

Tabii, yılda bir defa Tekir yaylasında buluşmak yetmezdi; vatan satılırken Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Adana’da, Bursa’da, Antalya’da, Erzurum’da, Diyarbakır’da, Trabzon’da da büyük mitingler yapmak, “Biz iktidara gelince bu yasaları değiştireceğiz” gibi çocukları bile avutamayacak yalanlar söylememek gerekiyordu.

Ülkücüler birkaç yıldır bu yalanlarla idare ediliyordu zaten. Fakat, Erciyes kurultayının artık yapılmayacağı anlatılırken, “Alparslan Türkeş’in vasiyeti böyleydi” uydurmasına sığınılması komik olmuştur. Tarihteki 16 Türk devleti ve KKTC için kurultay yapmışlarmış da Türkeş’in vasiyeti buymuş da!

İnsan yalan söylerken de biraz akıllı davranır yahu! Türkeş, böyle elmalarla armutları toplayacak bir kişi miydi? Tarihteki 16 Türk imparatorluğu ile KKTC’nin ne ilgisi var? Bu durumda Asya’daki 5 bağımsız Türk devleti ne oluyor?

Hem Türkeş, neden kendisinin başlattığı bir geleneğin sona erdirilmesini istemiş olsun ki? Bu vasiyetini kime söylemiş, kime yazdırmış?

Burada asıl üzüntü verici olan ülkücülerin bir kısmının bu yalana bile inanmaya hazır olmasıdır!
Alparslan Türkeş’in ülkücülere vasiyeti, ortaya koyduğu siyasi mücadele, yazdığı kitaplar ve yaptığı konuşmalardır. Bütün bunlarda, “vatanınız satılırken sessiz kalın” diye bir vasiyet bulamazsınız!

Vatan satılırken, Meclis kürsüsünden “Allah aşkına yapmayın” diye iktidara yalvarmak yeterli midir dostlar? Bu mudur ülkücülük, milliyetçilik?

***

MHP Karaman eski Milletvekili Osman Sevimli diyor ki, “En büyük kabahat ülkücülerin. Davamıza sahip çıkamadık. Kendimi şehitlerime karşı vebal altında hissediyorum. Parti Ahmet’in Mehmet’in partisi oldu. Bakın bizim, Almanya’da 360’a yakın teşkilatımız vardı. Bugün bu sayı 50-60’a düştü. Onların da en büyüğünde 150 üye yok. Bakın Ocak diye bir şey bırakmadılar. Bu bir tasfiye hareketidir. Ama derler ya nasıl bir idareye layıksanız o şekilde idare edilirsiniz. Demek ki Ülkücüler böyle bir idareye layık ki böyle idareciler tarafından idare ediliyorlar!”

***

Biz bugüne kadar Türkiye’nin direnç gücü olan ülkücülerin pasifize edildiği uyarısında bulunduk. Bu tavrımız yüzünden bazı dostlarımız bize düşman oldu! Şimdi hemen herkes durumu fark ediyor ama artık geçmiş olsun! Tasfiye memurları görevlerini tamamlamak üzeredir.
Burada söz konusu olan sadece MHP’nin tasfiyesi değildir. Emperyal güçler açısından Türkiye’nin tasfiye edilmesi için sivil direnç gücü olan ülkücülerin tasfiye edilmesi gerekiyordu. Enis Öksüz’ün söylediği gibi “kurbağa haşlama” yöntemi ile ülkücüleri uyuşturdular! Ülkücülerin ayağa kalkması için bu kurbağa kazanından çıkması gerekiyor dostlar!

Yazarın Diğer Yazıları