En büyük risk budur işte!
Ülke yönetme barajını yüzde 50'ye yükselten anayasa değişikliği çok büyük bir riskti… Bizler 'hayır' diye çırpınsak da maalesef kabul edilmişti… Üstelik kampanya sırasında 'hayır' diyenler, 'PKK'yla, IŞİD'le, FETÖ'yle, DHKPC'yle aynı çizgide olmak'la suçlanmıştı…
Oysa bu sistem PKK'ya ve onun siyasî uzantılarına yeni söz ve uygulama alanları açacaktı… PKK ve siyasî uzantılarının pazarlık gücünü yükseltecekti… Siyasî iktidar, bu tehlikeyi görmedi veya görmezden geldi…
Sisteme getirilen bu fahiş hatanın bedeli ödenecek ve ödeniyor da zaten… Kimini devlet ödüyor, kimini de iktidarı oluştura siyasî güç…
***
18 Mayıs 2018'de 'En büyük risk' başlığı altında şu değerlendirmede bulunmuştum:
"16 Nisan referandumundan millete ve devlete atılan en büyük kazık, PKK'nın siyasî çizgisi HDP ve bundan sonra ortaya çıkabilecek siyasî türevlerin pazarlık gücünü yükseltmek oldu...
İktidar olma veya bir başka deyişle ülke yönetme barajı yüzde 50'ye çıkarıldı... Bu da gösteriyor ki, bundan sonraki tüm seçimlerde PKK'nın kontrolündeki oylar pazarlık masalarına gelebilecek...
Parlamenter sistemden vaz geçişin ve barajı yüzde 50'ye taşımanın en büyük riski tam da bu alanda kendisini gösteriyor...
24 Haziran'da cumhurbaşkanı birinci turda seçilemezse meselâ... PKK'nın HDP üzerinden kontrol ettiği oylar masanın üzerine konulabilecek... Referandumla çıta yükseğe çekilince, bundan sonraki bütün seçimler bir anlamda PKK'nın pazarlık, tehdit ve şantajlarına açık hâle getirildi..."
***
23 Haziran İstanbul seçimleri öncesinde, panik içinde sağa sola koşturan iktidar tam da bu fotoğrafı ispatladı bize…
Sahadan gelen anket sonuçları seçimin kaybedilmek üzere olduğunu gösterince, önce Diyarbakır'dan 'Kürdistanlı, Lazistanlı' mesajlar verildi… O da yetmeyince devlet adına bir ayıba sığınıldı ve kamu gücü Öcalanların ayağına serildi…
Devletin televizyonu TRT, Irak'ın kuzeyinde Osman Öcalan'ın kapısından umut devşirmeye çalışırken, ağabey Abdullah Öcalan'ın mektubunu da dünyaya pardon İstanbul'da yaşayan Kürtlere Anadolu Ajansı yetiştiriyordu…
Telâş içinde son ana sıkıştırılan bu çabalardan sonuç alınamamış olması, başkaca birçok faktöre bağlıdır… Ama tehlikeli olan şu: İstanbul'dan sonuç alınamamış olması, tehlikeyi ortadan kaldırmıyor, tam tersine ülke yönetenlerin dara düştüklerinde siyasî sonuç almak için hangi kapıları hiç çekinmeden tekrar aşındırabileceklerini gösteriyor…
Esas fecaat, iktidarların veya iktidar olmak isteyenlerin bu matematiğe mahkûm edilmeleridir… Anayasa değişikliği işte bu karadeliği doğurmuştur…
***
Söz konusu yazıda tehlikeye şöyle dikkat çekmişiz:
"Sistem değişmezse, bundan sonraki seçimler için de gizli/açık bütün pazarlıklar açısından HDP'nin, yani siyaseten temsil ettiği PKK çizgisinin eli güçlendi...
Bu anayasa değişikliği gerçekten Erdoğan'ın icadı mıydı, şimdi pişman mıdır bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var... O da parlamenter sistemde yüzde 40-45 oyla iktidarda kalabilecek olan Erdoğan'ın, baraj yükseltilerek yüzde 50+1'e muhtaç hâle getirilmesi herhalde kolay izah edilebilir bir durum değil... Şimdi yüzde 50'yi aşma mecburiyeti dolayısıyla her seçim 'endişe'ye dönüştürüldü...
Ekonomik anlamda daralan Türkiye her açıdan zor bir sürece giriyor... Üstelik bundan sonraki siyasî inşalarda HDP çizgisinin pazarlık gücünün yükseltildiği ve bunun adeta bilerek kurgulandığı bir sürece... 'İlaç' diye sunulan yeni anayasanın en büyük 'yan etkisi', bölgede meydana gelen köklü değişikliklerden 'pay'ını almak isteyenleri yeni stratejik alanlara kavuşturması..."
***
İstanbul seçimi bu anlamda bir test alanı gibiydi… Neyse ki Osman Öcalan'ın kırmızı bültenle arandığı bilinmiyordu!.. Zaten Abdullah Öcalan da mektubu yarım kalan aşkına yazmıştı!.. Göndermek için de PTT yerine, daha hızlı olsun diye Anadolu Ajansı'nı seçmişti!..