Dünya ekonomik düzeni çıkmazda
Dünya ekonomisi hep aynı çizgide gitmiyor... Ekonomik anlayış açısından ve ekonominin performansı açısından, kısa dönemde ufak değişiklikler oluyor, uzun dönemde ise durgunluk, canlanma ve büyüme dönemleri yaşıyoruz. Bu değişmelere konjonktürel hareketler deniliyor.
Ayrıca ekonomik anlayış ve uygulanmakta olan ekonomik politikalar da zaman içinde değişiyor. Söz gelimi bugün yaşanan küreselleşme ve dışa açık politikalar, 1980 öncesi daha kapalı ekonomiler şeklindeydi. Bizde ithal ikamesi politikası uygulanıyordu.
30 yıldan daha fazla bir süredir, dünya küreselleşme yaşıyor. Elbette ki küreselleşmenin getirdiği sorunlar da var. Ayrıca değişen siyasi konjonktür de ekonomik anlayışı ve ekonominin gidişatını etkiliyor.
Ben, BRICS olarak anılan 5 gelişmekte olan ülke (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika)’nın yeni bir Kalkınma Bankası (NDB) kurmasını küreselleşmenin getirdiği ekonomik ve siyasi sorunlara bağlıyorum. Zira küreselleşme sorunları içinde, IMF ve Dünya Bankası’nın yeni konjonktüre ayak uydurma sorunu da var.
IMF (Milletlerarası Para Fonu) ve Dünya Bankası (IBRD =Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası) 1944 yılında ABD’de yapılan Bretton Woods Antlaşması ile kuruldu.
IMF ve Dünya Bankası, gerek büyük ortaklarının IMF’i siyasi amaçlarla kullanması ve gerekse karar mekanizmaları itibariyle küreselleşmeye ayak uyduramadı. Bu kuruluşlar ABD’nin tekelinden kurtulamadı. Dünya Bankası yardımları da ne fakir ülkelerin kalkınmasını sağlayabildi ne de zengin-fakir ülke farkının artmasını ve ülkeler içinde gelir dağılımı bozulmasını önleyebildi.
IMF’nin 188 ortağı var. Birleşmiş Milletler’e üye devletler, otomatik olarak IMF’ye de katılır. IMF bir fondur. Bu fonun en büyük ortağı da ABD’dir.
Kota aynı zamanda IMF Genel Kurulu’nda (Guvernörler Kurulu) oy gücünü belirliyor. Örneğin ABD kotası bu ülkeye yüzde 17 dolayında oy gücü veriyor. ABD bu gücü kendi çıkarları için kullanıyor. Gelişmekte olan ülkeler buna itiraz ediyor. BRICS’ın kurduğu yeni Kalkınma Bankası bu tepkinin bir göstergesidir.
Ne var ki geçmişteki Sovyetler Birliği tecrübesi ve bugün Ukrayna sorunu gösteriyor ki Rusya, ABD’den daha emperyalist bir ülkedir. Üstelik bu ülkede demokrasi yok, mutlak otokrasi var ve yönetimdeki yanlışlara kimse ses çıkaramıyor.
Rusya’nın iki hedefi var.. Birisi siyaseten taraf çekmek ve ABD’nin halen uyguladığı ambargolara karşı güçlü konuma gelmek, diğeri de üye ülkeleri ekonomik anlamda istismar etmek .
Her kafadan bir ses çıkması yerine, Birlemiş Milletler eliyle yeni bir dünya ekonomik düzeni kurulması ve bu yeni düzenin de küreselleşmenin getirdiği sorunların çözülmesine odaklanması olmalıdır.