Dört faciada da yönetim hatası var!
Elazığ depreminden sonra İdlib'de Mehmetçiklerin şehit edildiği saldırı... Ardından Van'da aynı yerde ardı ardına iki çığ faciası ve İstanbul Sabiha Gökçen havaalanına iniş yapan uçağın pistten çıkıp çukura düşmesi ve tabii ki hayatını kaybeden, yaralanan vatandaşlar...
Dört olayda da yönetim ve organizasyon hatası var.
Elazığ'da deprem bekleniyordu. Buna rağmen önceki depremlerde hasar görmüş binalara "oturulabilir" raporu verilmişti! Burada bir "teslimiyet" var ama Allah'a değil, paraya...
***
İdlib'deki olayın sorumlusu, Türk askerini, teröristlerle Suriye ordusu arasına yerleştirmek gibi akıl dışı siyasi kararı verenlerdir. Biz başından beri uyardık Mehmetçiğin hayatının gereksiz yere tehlikeye atıldığını, Türk gözlem noktalarının, Türkiye sınırına yakın yerlere kurulması gerektiğini söyledik.
Rusya açıklamasında, Ocak ayının son iki haftasında İdlib'deki teröristlerin binden fazla saldırı düzenlediği, bu saldırılarda Türk ve Rus askeri uzmanların öldüğü ifade edildi. Aslında bu olaya sebep olan Soçi mutabakatıdır! Rusya, kendi gözlem noktalarını, Türk gözlem noktalarının hemen arkasına yerleştirmiştir. Teröristlerin ağır silâhlarını toplamak işi Türkiye'ye verilmiştir ama bu konuda hiçbir adım atılmamış, tam aksine İdlib, Tahrir El Şam örgütünün insafına terk edilmiştir! Bir saldırıda Rus uzmanlar öldürüldükten sonra, Suriye ordusunun karşı saldırısında Türk askerleri şehit edilmiştir! Bu karşı saldırı, Suriye'nin değil Rusya'nın Türkiye'ye uyarısıdır. Şimdi "Türk ve Rus uzmanlar öldürüldü" diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar ama bu durum, Türkiye'deki siyasi iradenin sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor.
***
Van'daki ilk çığ faciasına ise siyasi müdahaleyle ve iş makineleriyle yol açma çalışmalarının sebep olduğu, çığ düştükten sonra da kurtarma çalışmalarının tedbirsizce sürdürülmesi sonucu ikinci çığın düştüğü ve facianın büyüdüğü anlaşılıyor.
Sabiha Gökçen'deki kazada pilot hatası da var ama öncesinde yönetim ve organizasyon hataları gözle görülebilir düzeydedir...
Elektrik mühendisi ve yazar Semih Kalkanoğlu, uçakların rüzgâra karşı inişe geçmesinin esas olduğunu, olayda ise 65 kilometre hızla esen rüzgârın arkaya alındığını, bunun da iniş sırasında fren görevi görsün diye açılan kanat kapaklarını arkadan iterek uçağı hızlandırdığını ve pistten çıkışa sebep olduğunu söylüyor. Özetle "Kulenin bu şartlarda iniş izni vermemesi veya pilotların pas geçmesi gerekirdi. On yıllık uçuş deneyimine sahip olması gereken kaptan pilot, toplam beş yıllık sertifikaya sahip olup, bir yıllık kaptan pilot... İkinci pilot ise Koreli olup, pilotluk eğitimi alan bir kişi... İnisiyatif kullanamadılar. Bu rüzgâr sıkıntıları, İstanbul Havalimanı'nda da yaşanmaktadır. Sabiha Gökçen'de, pist ucunda 30-40 metrelik bir çukur bulunması inşaat hatasıdır. Sabiha Gökçen'de ikinci pist devreye alınmadan benzer riskler her zaman olabilir." diyor.
***
Dört olayda da ülkenin fren sistemlerinde bir arıza olduğu sonucu çıkıyor. Nitekim CNN Türk yayınında konuşan emekli savaş pilotu Bahadır Altan, "Ülke olarak bir duralım. Biz hâlâ üçüncü havalimanındayız, hâlâ kanal açıyoruz. Ülke freni patlamış kamyon gibi... Çığ düşen insanları kurtarmaya gidenler yaşamını yitiriyor. Ülke deprem bekliyor... İstanbul'da… Buna hazırlanalım; bir duralım. Proje üstüne proje üretmek yerine biraz aklıselim olmak gerekiyor. Azıcık duralım..." diye konuştu ama hemen yayından alındı.
Gerçeklerin örtbas edilmesi faciaları önlemiyor... Basın, ülkenin fren sistemidir. Basın büyük ölçüde yandaş olursa, gerçekler göz ardı edilir ve facialar yaşanır.