Dolar düşer, petrol çıkarken vatan nereye gidiyor?

Biraz parası olan herkesin sorduğu soru şu: Dolar yükselecek mi? Bu soruya cevap verebilmek için doların neden yükseldiğini bilmek gerekir.
Petrol karşılığı dolardan vazgeçen ilk lider olan Saddam Hüseyin’in başına gelenlere rağmen bugün bütün dünyada dolardan kaçış var. Dolardan kaçan da ister istemez avroya veya altına yöneliyor.
Fakat, ABD’de dünya ekonomisine hükmedenler, buna karşılık petrol fiyatlarını yükselterek cevap verdiler. Doların düşüşünden kaybettiklerinden daha fazlasını petrol fiyatlarını yükselterek kazandılar. Yine de istikrarı yakalayabildiklerine emin değiller.
Türkiye’nin durumunu ise Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz özetliyor:
“Pek çok ülke IMF programlarıyla devam etmedi. Oysa, Türkiye bir anlamda IMF’yi destekliyor. IMF’nin yaptığı işlerde para Türkiye’den geliyor. Diğer ülkeler borçlarını mümkün olan en kısa sürede ödedi. IMF’yi işin içinde tutmak Türkiye’nin cömertliği olur”
Stiglitz, yükselen gıda ve enerji fiyatları, küresel yavaşlama, finansal piyasalardaki istikrarsızlık gibi dinamiklerin Türkiye’nin kontrolünün dışında olduğuna dikkat çekerek, “Küresel belirsizlik ve istikrarsızlık dönemlerinde yüksek borcu olan her ülkenin riski vardır. Bu riski nasıl yönettiğiniz de aslında riskin bir parçası oluyor. Hem Brezilya’nın hem de Türkiye’nin yüksek düzeyde dış borcu var. Bu bir risk. Arjantin’in 90 sonlarında kötü şansı Doğu Asya kriziydi. Şimdi Türkiye için kötü şans yükselen petrol fiyatları” dedi.

* * *

Türkiye Kamu-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan da Türkiye’nin borçlarına dikkat çekerek “İhracatın 125 milyar doları aştığını övünerek propaganda eden hükümet, ithalatın ise 200 milyar doları aştığını elinden geldiğince kamuoyundan gizlemeye çalışıyor. Can alıcı soru şu: Aradaki bu muazzam ve durmadan büyüyerek azmanlaşan fark nereden ve hangi gelir kaynakları ile kapatılacak?” diye soruyor:
“Hükümet, bu soruyu boğuntuya getirmeye çalışıyor; ancak, mızrak da çuvala sığmıyor. Her şey ortada o kadar aşikâr ki: Aradaki fark, Türkiye’nin, bin bir mihnetle, dişlerle, tırnaklarla, tüyü bitmemiş yetimlerden bile kesilen vergilerle yapmış olduğu, yılların birikimi tesislerinin ve yeraltı ve yer üstü zenginliklerinin, topraklarının, dağlarının, nehirlerinin, kısacası, nesi var nesi yoksa haraç-mezat yok pahasına yabancılara satılmasıyla kapatılmaya çalışılıyor.
Hiç kimse dikkat etmiyor ki, Türkiye’nin içinde, Türklerin olmayan ve dolayısıyla da, Türkiye olmayan bu ’satılmış’ vatan topraklarını satın alanlar, bu topraklarda ’siyasî toplumlar’ da oluşturacaktır.”

* * *

Zaten asıl hedef budur! Fener Rum Patriği Bartholomeos, 7 Mayıs 2000 günü, Orta Anadolu’da bir eski kilisede düzenlediği ayinden sonra, “Türkiye’nin AB’ye üyeliği, Anadolu’da önceden var olmuş Hıristiyan toplumların yaşadığı bölgelerde yeniden Hıristiyanların yaşamasına izin vermelidir. Eğer AB üyeliği bunu müsait kılarsa ve Hıristiyanlar yaşadıkları bölgelere tekrar yerleşirse, o zaman Patrikhane de o bölgelerde bulunan kiliselerin yeniden ayine açılmalarını düşünebilir” diyordu.
Yunanistan’ın Karadeniz bölgesine gönderdiği ajan-turistler vasıtası ile eski Hıristiyan mülklerinin durumunu araştırması ve belgelemesi bu cümledendir!
Tarih Vakfı’nın, Rockefeller Vakfı’nın para yardımı ile mübadele ile giden eski azınlıklara ait gayrımenkullerin tapu kayıtlarını araştırdığını da unutmayalım!
AB ile imzalanan son Müzakere Çerçeve Belgesi de “Türkiye’nin üyelik yükümlülükleriyle örtüşmeyen diğer uluslararası anlaşmaları geçersiz sayılacaktır” hükmünü öngörüyordu.
AB, şimdilik Rumların Bozcaada ve Gökçeada’ya geri dönmesini istedi. Ekonomik durum kötüye gittikçe, sıra bütün Türkiye’ye gelecektir!
Dolar ve petroldeki değişmeler sırasında vatanın tapusu elden gidiyor, asıl gerçek budur!

Yazarın Diğer Yazıları