Dilenciler ülkesi ve ileri demokrasi!
Prof. Dr. Turan Yazgan, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi’ndeki başyazısında Devlet İstatistik Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalara dayanarak Türkiye’nin genel bir ekonomik ve sosyal durum özetini çıkardı.
Yazgan’ın tespitleri şöyle:
* Ülkemizde 10 milyondan fazla banka kartı dağıtılmış ve bu dağıtım kapı kapı dolaşılarak devamlı artırılmaktadır. Halen 10 milyon kart sahibinin başı derttedir, 5 milyon kart sahibi takibe uğramıştır, 1.443.086 kişi kart borcunu ödeyememiştir. 2005’te kredi ve karttan borcunu ödemeyenler 47.030 kişi iken, 2010’da bunların toplamı 2.164.941 kişiye ulaşmıştır.
* Yapılan özelleştirme ve satışlar, Avrupa Birliği’ne girdikten sonra patlayan ithalat, sanayiine darbe vurmuş ve işsizliği patlatmıştır. 2005’te yüzde 80.4 olan imalat sanayiinde kapasite kullanım oranı, 2009’da yüzde 68.9’a düşmüş, etraf Avrupa üzerinden, özellikle Çin’den gelen mallarla dolmuştur.
* 2004’te işsiz sayısı 4.770.000 iken 2009’da 6.942.000’e çıkmıştır ve artış devam etmektedir. 2005’te iş isteyen 646.182 işsizin 76.257’si işe yerleştirilebilmiş, 2008’de ise 1.275.674 işsiz iş istemiş, bunların ancak 109.595’i işe yerleştirilebilmiştir.
* Gelir dağılımı daha da bozulmuş, 2008’de ilk yüzde 20’lik gelir grubunun payı yüzde 5.8 iken, son gelir grubunun milli gelirden aldığı pay bunun 8 katı, yani yüzde 46,7 olmuştur.
* Ceza davaları ve hukuk davaları ertesi yıllara devredilmekte; bu da adalete güven duygusunu azaltmaktadır.
* Halkın fakirleşmesinin yarattığı memnuniyetsizliği azaltmak için hükümetler sosyal yardımlara ağırlık vermiştir. Temel gıda maddeleri ve kömür dağıtmak, para dağıtmak büyük boyutlara ulaşmıştır.
* Adıyaman, Ağrı, Bingöl, Hakkari, Muş, Van, Batman ve Şırnak’ın dahil olduğu dokuz ilimizde halkın yüzde 47,5’i yeşil kartlı iken ülke nüfusumuzun yüzde 14’ü yani 10 milyondan fazla kişi yeşil kartlıdır.
* Bütün okullar velilerden para almış, hastanelerde, poliste, adli kurumlarda kısaca her yerde halktan işinin görülmesi için makbuz mukabili para tahsili
yaygınlaşmıştır.
* Cami önlerinde ve sokaklarda var olan dilencilik daha da artmış, cami içinde devamlı işleyen dilenme mekanizması da güçlenmiştir. Yurt içinde ve yurtdışında halkın inançlarını sömürenler teşkilatlarını güçlendirmişler ve soygunlarını akıl almaz boyutlara ulaştırmışlardır. Bütün bunlar da transfer ekonomimizi büyütmüştür. Bahsettiğimiz kurumların yanında bütün vakıflar ve dernekler de dilenci olmuş ve ülke dilenciler ülkesi haline
gelmiştir.
* Bunlardan istifade edenler elbette pek çoktur. Şeyhlik, şıhlık, ağalık, alabildiğine güçlenmiş, yayınlar ve çeşitli faaliyetler yoluyla düşünmekten alıkonan insanlar sürü haline getirilmiş ve demokrasimiz gibi bu sürüler de tek baş tarafından yönlendirilir
olmuşlardır.
* Demokrasinin ilk şartı parti içi demokrasidir. Adayların tespitinde başkanların rolü sıfıra kadar indirilmedikçe demokrasi kurulamaz. Demokratik açılımların bu sebeple hepsi boştur.
* Asıl mesele, halkımızı düşünmeye alıştırmadan, diploma sahibi yapan ve eğitimi belli bir kitaptan sorulacak soruların yüzde 50’den fazlasını cevaplandırmayı başarmak olarak kabul eden her seviyedeki eğitim kurumlarımız ile başarıyı “evet-hayır” da arayan ve kendi içinde kumarı da teşvik eden imtihan sistemimizdir.
* Aramaya, bulmaya, çözmeye, yapmaya, konuşmaya, tartışmaya, kısaca, “düşünmeye alışmış” gençler yetiştirmeye başlamak, her problemimizin çözümünün başıdır.