Devletin ve milletin savunma kalkanı nedir?
Halk sağlığı uzmanı, hekim ve hukukçu Prof. Dr. Ahmet Saltık, son zamanlarda "eşit yurttaşlık" kavramının farklı kesimlerde ne amaçla dile getirildiğine dair yazımı sayfasında paylaştıktan sonra kendi görüşlerini/katkılarını da yazının altında yayınladı.
Saltık Hoca''nın, pandemi ilanıyla birlikte başlayan süreçteki tutumunu, özellikle genetik yapıyı değiştiren sıvıları aşı diye savunmasını doğru bulmuyorum. Dünya Sağlık Örgütü, tarihin en büyük sahtekârlığını yapmış, bulaşmayı engellemediği, koruyuculuğu da bulunmadığı artık anlaşılan ama vücudun doğal bağışıklık sistemine müdahale eden, üstelik içinde grafen oksit tespit edilen bir sıvıyı, aşı adı altında dünyaya dayatmıştır. Bunu da görmek gerekirdi...
Saltık Hoca''nın "eşit yurttaşlık" kavramı ile ilgili tespitlerini ise önemli buluyor ve biraz kısaltarak bilginize sunuyorum:
***
"Eşit yurttaşlık" kavramı kodlu bir kavramdır.
Önce ilgili ülkede değişik etnisiteleri ayrıştırmayı, öne çıkarıp belirginleştirmeyi ve adlandırmayı içerir.
Anımsayalım, Türkiye''de de sayılıp durulur bir küme etnisite...
İzleyen adım, birbirinden ayrıştırılan bu etnik kümelere sözde "eşitlik" sağlamaktır.
O yüzden "Eşit yurttaşlık" anahtar kavramı öne sürülür.
Bir başka anlatımla, değişik etnisitelerin bir potada eritilerek uluslaşması dışlanır.
Oysa uluslaşma, asla asimilasyon olmayıp, emperyalizmin böl-parçala-yut iğrençliği karşısında ulus devletin savunma kalkanıdır.
Dolayısıyla önce farklılıklarımızla birlikte olacağız, baskın halk yığını kimliğini ortaklaşa edineceğiz. Türkiye''de bu kimlik Türk kimliğidir ve asla ırkçılık temelli değildir.
Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş''u izleyen Kuruluş yıllarında, Anadolu halklarını bütünleştirmek için son derece ussal (akılcı) ve gerekirci (deterministik) biçimde şu önermede bulunmuştur:
"Türkiye Cumhuriyetini kuran Anadolu halkına / ahalisine Türk Milleti denir."
(A.Bulut''un notu: Saltık Hoca, "Anadolu halkına" diyor ama Atatürk, el yazısıyla "Türkiye halkına" diye yazmıştır.)
Bu bir tarihsel çağrıdır ve kaçınılmaz -seçeneksiz sosyolojik senteze- uzlaşıya davettir.
Tersi durumda Anadolu coğrafyası Sevr Andlaşması/14 Wilson İlkesi bağlamında çok sayıda "lokmaya" (federasyona!) parçalanacaktır. Üstelik emperyal Batı ikramı olan (!) İslami sos ile...
***
Dolayısıyla, etnik kökene bakmadan, öncelikle ülkede yaşayan herkes yurttaş kılınacaktır.
Ardından, "yasalar önünde tüm yurttaşların eşitliği" sağlanacaktır.
Halen, yürürlükteki 1982 Anayasası''nda verili durum budur. Öncekilerde de öyleydi.
Hedef, "Eşit yurttaşlık" kodlu - tuzaklı özel dile (jargona) karşılık, yurttaşların eşitliğidir.
10. Yıl Söylevi''nde de (1933) Atatürk, "Ayrıcalıksız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle olacağız" derken ve sözlerini "Ne mutlu Türk''üm diyene" çağrısı ile bağlarken, sağlam bir tarihsel, politik, sosyolojik bilinç zeminindedir.
*Türkiye''de yaşayan tüm vatandaşlar, hiçbir ayrım yapılmadan T.C. Devleti yurttaşıdır.
*Ayrıcalıksız - kaynaşmış bir halk - ulus olmamız; parçalanmadan, ülke- ulus birliğini koruyarak yaşamamızın (bekamızın) sigortasıdır.
*Federal - konfederal bir Türkiye Yugoslavya gibi parçalanmaya mahkûmdur.
*Gereksinimimiz, "Eşit yurttaşlık" kodlu - tuzaklı özel dile (jargona) karşılık, tüm yurttaşların eşitliğidir. Türkiye Anayasası bu amaca uygun bir yapıdadır (md. 2, 10, 24. vd.).
*Tarihsel gerçeklikleri kavrayamayan ve gerekli savunma düzeneklerini kuramayan halklar parça parça edilerek sonsuza dek emperyalizme sömürge, yem, lokma olmuşlardır.
*Bu nedenle Türkiye''de etnisite, milliyetler gibi hiçbir mikromilliyetçilik sorunu yaratılmamalıdır.
*Hep birlikte ulus olarak kardeşçe, bir arada ve emperyalizmin oyununa gelmeksizin ulus devletimizde özgür - bağımsız yaşayabileceğiz. Başka reçete yok!
Anadolu halkının/ahalisinin uluslaşarak, bu tarihsel ve vazgeçilmez, kaçınılmaz sağduyu ve bilinci göstereceğine inanıyoruz.