Devlet kimin?

“Devlet malı deniz, yemeyen domuz...” Bu söz, Osmanlı’dan kalma bir sözdür... Bu söz, “Devlete hıyanet etmeyi alışkanlık durumuna getirenlere göre devlet bitmeyen tükenmeyen mal varlığına sahiptir. Yolunu bulup yemeyen budaladır” fikrini vurgulamaktadır..

Üstelik bizde bugüne kadar devlet malını kullanmak hıyanet olarak da kabul edilmedi. İşin hâlâ farkında değiliz.
Bazen toplum, bürokrasi ile devleti bir tutuyor. Böyle olunca bazı bürokratların yaptığı yanlışlar da tepki almıyor.
Devlet, “Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasi bakımdan teşkilatlanmış millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık”tır.. Dolayısıyla devlet malının sahibi de millettir... Millet, devlet mallarını idare etsinler diye siyasi süreçte siyasilere geçici yetki veriyor, devleti onlara emanet ediyor... Ne var ki yine bugüne kadar siyasiler kendilerini emanetçi değil, mal sahibi olarak gördüler.
Bir başbakan “benim memurum” diyor... Bir başbakan “verdimse ben verdim” diyor... Bir başbakan “benim bakanım” diyor... Bir bakan “benim bütçem” diyor. Bu sözler bir yerde siyasilerin devleti nasıl gördüklerini ortaya çıkarıyor. Siyasiler devleti emanet olarak değil, kendi malları gibi görüyor.
Bugün çektiklerimiz ve yaşadığımız siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlar bu tür siyasi anlayışlardan ileri geliyor. Devleti kendi malı gibi görenler devlet malına el uzatmayı da normal görebiliyor. Her şeyden önce bu anlayışın değişmesi, devlet malının toplumun ortak malı olduğu ve siyasilerin geçici olarak devleti yönetmekle görevli oldukları unutulmamalıdır.
2001 yılında bankaların içinin boşaltılmasına yol açan ve topluma yüz milyar lira kadar maliyet getiren bankacılık sisteminin bozulmasına da siyasiler neden olmuştu. Çünkü, siyasi iktidarlar, yandaşlarına veya çıkar ilişkisi içinde olduklarına “banka imtiyazı” vermişlerdi.
O yıllarda kolayca banka sahibi olanlar da politikacıları kendilerine örnek aldılar.. Politikacı devlet malını kendi malları olarak gördüğü için, banka sahipleri de tüm mevduatı kendi paraları gibi gördüler...
Bugün bankaların yarıdan fazlasının yabancıya satılmasına izin veren de hükümet ve bankaların bağlı oldukları kurumlardır. Bir kriz halinde yabancı bankalar milyarlarca doları yurt dışına bir gecede transfer edebilir. Kaldı ki bugün de, uluslararası sermaye girişinin azalması ve Türkiye’de ekonomik risklerin artması nedeniyle bankacılık sektörünün riskleri artmış görünüyor.
Siyasi iktidarlar milletin kendisine emanet ettiği devlet malını kullanırken tabii hukuk gereği “basiretli bir tüccar” gibi hareket etmek zorundadırlar.. Eğer bu emanet malları, kendi malları gibi kullanmış ve çarçur etmişlerse bu da bir yolsuzluktur.
Devlette yetkinin kötüye kullanılması da devlet malına ve topluma zarar veriyor. Söz gelimi bazı belediyelerin imar uygulamasında eş-dost kollamaları ve bazı insanlar için rant yaratmaları da devlet malını kötüye kullanmaktır.
Devlet malını kötüye kullanmak, birilerine rant sağlamak, piyasa düzenini de bozuyor. Haksız rekabet yaratıyor. Gelir dağılımını bozuyor. Sosyal sorunlar yaratıyor.
Devleti emanet olarak yönetenler, çarçur edilen her malda tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğunu bilmelidirler.
Değerli okurlarım, kurban bayramınız kutlu olsun.

Yazarın Diğer Yazıları