Devlet Bahçeli de sorumluluktan kurtulamayacak!
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın yaptığı açıklamayı, “PKK’nın taleplerinin kısa, orta ve uzun vadeye yayılarak aşamalı olarak karşılanması” şeklinde değerlendirdi.
Bahçeli, doğrudan Başbakan Tayyip Erdoğan’ı da hedef alarak “Terörle mücadele iradesi olmayan Başbakan, bölücü taleplerin taşeronluğunu yaparak teröre teslim olma hazırlığındadır. ‘Demokratik açılım’ ambalajı içinde pazarlanmaya çalışılan ayrıştırma ve bölünme projesi bu teslimiyet sürecinin yeni bir aşamasıdır.
Bu açılımın amacı terör örgütü PKK’nın stratejisine uygun olarak etnik bölücülüğe siyasi ve hukuki meşruiyet kazandırmaktır” dedi.
Bahçeli, Erdoğan’ın Türk kimliği yerine Türkiyeli kimliğini yerleştirme çabalarını da hatırlatarak şöyle dedi:
“Amaç, Türkiye Cumhuriyeti’nin milli devlet niteliğini ve üniter siyasi yapısını tasfiye süreci başlatılmasıdır.
Bu süreçte ‘Türkiyelilik’ kavramı milli kimliğin yerini alacak, iki dilli eğitim ve kamu hizmetine geçilecek, eyaletler sisteminin alt yapısı hazırlanacak ve teröristlere siyasi af çıkarılarak ihanet ödüllendirilecektir.
Kılavuzu Öcalan, taşeronu Erdoğan olan PKK patentli bu bölünme projesinin Türkiye’nin hayrına olmadığı açıktır. Bu teslimiyet projesinin toplumsal vicdanda karşılığı ve desteği bulunmamaktadır. Türk milletinin bu konuda ne düşündüğünü Başbakan Erdoğan çok yakında görecektir.”
* * *
Peki, iktidar partisi bu cüreti nereden buluyor? Askeri birliklerin bulunduğu dağlarda yazılı olan “Ne Mutlu Türk’üm diyene” yazılarının kaldırılması kimin düşüncesidir?
1993 yılında Ankara’da düzenlenen Türkiye Gönüllü Kültür Teşekkülleri 3. İstişare Toplantısı’nda “Ne mutlu Türk’üm diyene lafını, tutup her yere yaza yaza ve bunu özellikle hiç olmayacak yerlere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür. Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden, en ziyade tahribatı vermiş olan, sistemin ilkelerinin birisi de laiklik ilkesidir” diyen kişi Abdullah Gül değil miydi?
Ve, Amerika’nın Irak’tan çekilme takvimi belli olduktan sonra “Kürt meselesi” nin çözümünde “tarihi fırsat” tan bahseden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül değil mi?
Bu “tarihi fırsat” veya “açılım” çerçevesinde yapılan hazırlıklarla ilgili haberlerde “Askeri birliklerde bulunan ‘Ne mutlu Türküm diyene’yazılarının kaldırılması bölgede psikolojik bir rahatlama sağlayacaktır” denilmiyor mu?
* * *
Peki 2007 genel seçimlerinden hemen sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, henüz milletvekilleri mazbatalarını almadan ve parti içi kurullara danışmadan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde toplantıya katılacaklarını, AKP’nin istediği kişiyi aday gösterebileceğini, üçüncü turda da seçebileceğini bildirmemiş miydi?
Bahçeli, kendisini ziyaret ederek destek isteyen Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’e “Grubunuz arkanızda durursa 3. turda Cumhurbaşkanı seçilirsiniz” dememiş miydi?
Üstelik görüşme sırasında bir televizyonun canlı yayınına katılan MHP Grupbaşkanvekili Mehmet Şandır, Cumhurbaşkanının devletin kuruluş felsefesini benimsemiş bir kişi olması gerektiğini anlatmıyor muydu?
* * *
Şimdi Bahçeli, kendi seçtirdiği Cumhurbaşkanı’na söz söyleyemiyor, Başbakan’a yükleniyor!
Sahi Gül ile Bahçeli arasında Erdoğan aleyhine bir uzlaşma mı var?
Türkiye bir tasfiye ve teslimiyet sürecine girmişse, Devlet Bahçeli, bu tablodan en az Gül ve Erdoğan kadar sorumlu değil midir?
Türkiye’nin kuruluş felsefesi ve anayasasının değiştirilemez ilkeleri Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından tehdit ediliyorsa, bu kişilere yol açan parti başkanı, tarihi sorumluluktan esip gürleyerek kurtulabilir mi?