Despotizm!..
“Despotizm”in karşılığı eski dilde “istibdat” demek.
Yani, “baskıcı yönetim.”
Bugün Türkiye’de “açık bir despotizm” varmış!
Kim diyor bunu?
İngilizler. İngilizlerin, dünyaca yaygın (2 milyona yakın tirajlı) The Economist dergisi.
Yani diyorlar ki, “Başbakan Tayyip Erdoğan hükümeti Türkiye’de açık bir baskı rejimi uyguluyor!”
Başbakanımız onlara ne yanıt veriyor?
“Eyy The Economist, Türkiye’ye Fransız kalmışsın!!”
Despotizm aynı zamanda “monarşi” demek. Kökü Fransızca’dan geliyor!
“Siyasi otoritenin bir kişinin üzerinde toplandığı devlet düzeni ya da rejim, tek erklik (güç).”
Başbakan, “Fransız kaldınız” derken bunu bilerek mi söylüyor, bilinmez.
Bizim tarih kitaplarından aşina olduğumuz “istibdat-baskıcı yönetim”, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde şöyle tanımlanıyor:
“Uyruklarına (yani vatandaşlarına) hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi, despotluk, despotizm.”
“Kralımız çok yaşa” yönetimi
Ne ilginçtir ki, AKP, yıllarca “Batı, Batı!” diye çığlık attı, Batı’yı medeniyetin tek odağı olarak uyutma aracı olarak kullandı. Şimdi o Batı, onlara “despot!” diyor.
Vatandaşlarına hak ve özgürlük tanımıyor, diyor!
Hem de, 12 Eylül (2010) referandumunu yapıp “İleri demokrasiye” geçtikten sonra!..
İngilizler “Monarşiyi” çok iyi bilirler!
Çünkü, hâlâ “Meşruti Monarşi” ile yönetiliyorlar. Daha geçenlerde Krallık sarayında “veliaht prens” evlendi. (Meşruti Monarşi: Hükümdarlıkla yönetilen bir ülkede, hükümdarın başkanlığı altında PARLAMENTO yönetimine dayanan hükümet biçimi.)
Eskiden tümüyle “monarşi” ile yönetiliyorlardı.
Yani, bu işleri bilenler şimdi Erdoğan yönetimini tanımlıyorlar.
Avrupa Birliği’nin kurucusu İngilizler, diyor ki, “Basın özgürlüğü kıskaçta”, “muhalifler şişirilmiş komplo teorileri ile yargılanıyor”, “ekonomileri kötü, yolsuzluklar yükseldi”, “Başbakan Erdoğan Başkan olmak istiyor ama bu Türkiye’ye uymaz”, vs.
Ekonomimizin çok iyi olduğu, “krizin teğet geçtiği” gibi sözler demek ki güven vermiyor. Daha birkaç gün önce ünlü ekonomi profesörümüz Gülten Kazgan da ciddi uyarıda bulunmuştu: “Ekonomi çok kötü. Yunanistan’a dönme tehlikemiz büyük!”
Yani, çökme tehlikesi var, diyordu.
Şimdi 12 Haziran’daki genel seçimler sonrası oluşacak tabloda bu ekonomiyi kim üstlenecek? Bir yıl sonra, Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilip giderse, bu yakan topu kim tutabilecek?
Mert, namert; alçak, vs...
Peki yabancılar bu ağır eleştirileri yaparken bizim başbakan neler yapıyor ve söylüyor?
Kendisini eleştiren gazeteci Nuray Mert’e (ki, uzun süre hükümeti desteklemişti) “namert” diyor.
Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’na “Ben senin gibi edepsiz, alçak ve ahlaksız olamam” diyor.
Ünlü işadamı İnan Kıraç’a, sırf seçim tahmini yaptı diye, “Seçim sonrası için bu kendisi açısından ciddi risktir” diye gözdağı veriyor. İşadamı korkup, tıpkı TÜSİAD gibi, “Ben öyle demedim” tarzı savunmaya geçiyor.
Bunlar, son bir iki gündeki gelişmeler.
Daha önceleri, medya patronlarına seslenen Erdoğan benzer ağır sözleri söylemişti. (Bunları bizim yazı arşivimizde bulabilirsiniz.)
Şimdi, böyle bir ortamda, referandumla elde ettiğimiz (!) “ileri demokrasi” ortamında genel seçimlere gidiyoruz.
Hiç olmazsa bir “sandık demokrasimiz” var.
Ona da şükredelim ve sandığa sahip çıkalım.
HAYAT DEĞİRMENİ
Seçimlere 7 gün kaldı... Güçlü bağımsız adayların olduğu yerlerde onlara oy vermeniz, tuttuğunuz partinin oyunu azaltmaz, çıkaracağı milletvekili sayısını etkilemez... Ankara 1. Bölgede oylarınızı bekliyorum.
Twitter.com/mhulkicevizoglu