Dershane vurgunu

Bugün okullar yarıyıl tatilini bitirip ders başı yapıyorlar. Milyonlarca öğrenci sadece adı yarıyıl tatili olan dönemi tamamlayıp ders başı yaptı. Adı diyorum çünkü bu 20 günlük tatil süresince öğrencilerin yüzde 90’ına yakını dinlenip uyumadı, sabahın erken saatlerinden itibaren kara kışa rağmen dershanelere gittiler.
Türkiye’de hayatın her alanında yaşanan adaletsizlikler eğitim alanında da karşımıza çıkıyor. Bunun akla gelen ilk örneği son yıllarda kontrolsüzce büyüyen dershane sektörüdür. Üniversiteye girişte uygulanan merkezi sınav sistemi ile ortaya çıkan dershaneler, günümüzde alternatif öğretim kurumları kimliği ile her türlü pedagojik formasyondan yoksun olarak varlıklarını sürdürmekteler ve ailelerin aktardıkları maddi kaynaklarla cirolarını milyarlarca liraya ulaştırmaktadırlar.
Sayıları 1974’te 174 olan dershaneler bugün resmi kayıtlara göre 5 bin civarıdır. Bu sayı sadece kayıtlı olanları ifade etmektedir.
Kayıt dışı çalışan dershaneler de eklendiğinde ortaya çok daha büyük bir sayı çıkacaktır. Sadece Türkiye’de olan bu dershane çılgınlığı neden dünyanın hiçbir ülkesinde yok? Devlet, bu dershane çılgınlığına izin vererek adeta okullardaki eğitim sisteminin kalitesizliğini mi kabul ediyor?
Ben şahsen bunu kabul etmiyorum.
Devletin okullarında öğretmen olmanın ne kadar zor bir iş olduğunu göz önüne aldığımızda bu okulların kalitesi ortaya çıkıyor.
Dershane sayısındaki bu patlamanın aslında tek sorumlusu veliler. Ailelerin kişisel hırsları çocukları yarış atına çevirirken bugün büyük bir rekabetin ortaya çıkmasına de neden olmuşlardır. Her öğrenci okulda istediği kadar başarılı olsun mutlaka dershane ihtiyacı duymaktadır. Bilgi olarak duymasa bile psikolojik olarak duymaktadır. Öyle bir hava yaratılmıştır ki, dershaneye gitmeyen öğrenci sınav kazanamaz düşüncesinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Gerçekten dershaneler öğrencileri başarılı kılıyor mu? Öncelikle dünyada bir örneği dahi olmayan dershanelere bir göz atmakta yarar var. Dershanelerde görev yapan öğretmenlerin yüzde 80’inden fazlası devlet okullarına öğretmen olamamış kişilerden oluşmaktadır. Yani defalarca KPS’ye girip kazanamadığından çareyi dershanede öğretmen olmakta bulan eğitimciler.
Yani çocuğunuzun sınav kazanması için, sınav kazanamayan bir kişiye yolluyorsunuz. Tüm dershanedeki öğretmenler böyle demek istemiyorum ama en azından bu sayı da hiç küçümsenmeyecek kadar büyük.
Olaya yine öğretmen açısından baktığımızda tam bir rezaletler zinciri görüyoruz.
Dershanelerde görev yapan öğretmenlerin iş güvencesi bulunmuyor. Yani birçok dershanede bu yıl gördüğünüz öğretmeni bir yıl en fazla iki yıl sonra göremiyorsunuz.
Bu öğretmenler dershane sahipleri tarafından adeta “eti de kemiği de benim” felsefesi ile çalıştırılıyor. Fazla mesai verilmiyor, düşük ücretle çalıştırılıyor. Geçen hafta öğrendiğim bir gerçek ise olayın vehametini gözler önüne seriyor: Bazı dershaneler yeni öğretmen alırken, sözleşme ile birlikte istifa dilekçesi ve senet alıyor. Buyurun bu çarka çocuğunuzu eğitim almak için sokun! Dershane çılgınlığı daha şimdiden ilkokula sıçradı. Yarın anaokuluna da sıçrarsa hiç şaşmayın! Birilerinin cebine giren trilyonlar ve heder olan tatilinde uyuyup dinlenme yerine pis işhanlarının çatı katlarında eğitim arayan çocuklarımız. Sizce bu ayıp kimin?

Yazarın Diğer Yazıları