Ders aldık mı?

Yaşanmış günlük ya da tarihi olaylar insanlara ders vermiyor. Hani derler ya "Her işin başı sağlık", ülke ve toplum kalkınmasına bakıldığında, bu söz yerini "Her şeyin temelinde eğitim var" lafına dönüştürür.

Koca Osmanlı battı değil mi?

Evet!

Neden sorusuna cevap olarak yüzlerce sebep sayabilirsiniz.

Lakin bakın işin özüne ve temeline. Ne görüyorsunuz? Sizi geri bırakan şeyin aslında ne?

Bilim!

Peki, bilimin var olması için ve yaygınlaşıp insanlara nüfuz etmesi için gerekli olan ne?

Eğitim.

Okul size atomun parçalandığını öğretmemişse, fizikte hız, kuvvet, ivme problemlerini çözemiyorsanız, Joul''ü, ışık hızını, elektronların yapısını, fotonları, kuarkları bilmiyorsanız, milli teknoloji kuramazsınız, mühendislik hizmeti veremezsiniz.

Çok övündüğümüz, SİHA''ları, İHA''ları ne ile yapıyoruz?

Salt akıl yahut iman kuvveti ile mi?

Hayır!

Akıl artı, yetenek artı bilgi ve donanımla.

Mühendislik bilginiz (eğitiminiz) olmasaydı nasıl yapacaktınız?

İşte Osmanlı''nın tükenişinin temelinde bu var.

Eğitim.

Çünkü medreseler dini eğitim kurumları, mühendislik eğitimi veremezler ve vermiyorlardı zaten. Fen üzerine okullar açmanız gerekiyordu.

Açmadık mı?

Açtık.

Ne zaman?

Ta 1870''lerde açtık.

Adını Darülfünun koyduk.

Bugünkü İstanbul üniversitesinin çekirdeği o. Aslında 1860''larda açılıp açılıp kapanarak yol alıyor ama bilimle Osmanlı''nın yükseköğretim düzeyinde karşılaşması bu tarihte oluyor.

Bir de Avrupa''da üniversitenin açılışına bak.

1000 yılında.

Türkiye tam 860-870 yıl geriden geliyor. Herkes matbaayı söylüyor ama bilimi (dolayısı ile üniversiteyi) unutuyor.

İlk mühendislik eğitimi ise 1770-73''lerde Mühendishane-i Bahri Hümayunla kurmağa çabalıyoruz.

Dikkatinizi çekerim, "Batılılaşma" da o tarihlerde başlıyor.

Sultan Fatih''le başladığımız eğitimde uzmanlaşma ve eğitimde kalite politikaları Kanuni''nin ikinci döneminden sonra büsbütün tarih oluyor. Medrese hocalarının bile kalitesi düşüyor.

"Beşik uleması" denilen, babadan oğula geçiş dönemi başlıyor.

Bilim ya da ilim, o ne oluyor derseniz, derim ki: "Eski köye yeni adet" yahut "Gâvur icadı" oluyor.

Batı''da ise bizdekinin tam tersi.

Bilim, Avrupa''nın bütün kalıplarını ve dogmalarını yerle bir ediyor. Avrupa sanayi toplumuyla tanışırken, biz yerimizde sayarak yol almağa çalışıyoruz. İşin tuhaf yanı nedir biliyor musunuz?

Türkiye''de halen daha, dini eğitim ve akademik çevrelerinin önemli bir kısmı, zihinsel devrimi (sıçramayı, dönüşümü) sağlayamayıp, modernleşme karşıtlığı üzerinden bilimsel makale, tez, akademik sunum yapıyor.

Halen tarım toplumunun sosyal yapısını bugüne uygulamağa çalışan insanlar var. "O toplumu bugüne taşıyıp, şimdinin içine koyamayız" denildiğinde size kızıyor. Sanki modernleşme denilen olguyu Avrupa''da birkaç kişi oturup düşündükten sonra topluma bir proje olarak uygulamışlar ve kilisenin dini otoritesiyle, dinin bütün içeriğini tersyüz etmişler gibi.

İcatlar ve buluşlar her şeyi değiştirdi.

Bilimin bulduklarını insanlar pratik hayat için gereken araçlara (teknolojiye) dönüştürdü ve her şey ters yüz olmağa başladı.

Gelelim şimdiye, bugüne..

Ortada apaçık eğitim tarihimiz ve bunun kitapları varken, bugünü yarına hazırlaması gerekenler ne yapıyor?

Kalkınmada geri gidiyor.

Nüfusun yarıya yakınını açlık sınırında bırakmış durumunda.

Ülkenin parası pul olmuş durumda.

İnsani gelişmişlik endeksinde 2021 verilerine göre 139 ülke arasında 117. Sırada, 165 ülkenin karşılaştırıldığı "Özgürlük Endeksi" nde ise 139. Sırada yer alıyor. Böylece Türkiye, Vietnam, Cibuti ve Gine gibi ülkelerin altında yer alıyor.

Getirildiğimiz nokta burası.

Sanki koca Sanki geçmişte çöküşü yaşamadık.

imparatorluğu sırf bilimden uzaklaştığımız için geri bırakıp, sonra yanlışımızı fark edip bilime dönmeğe çabalamadık.

Ders alan yok.

Yazarın Diğer Yazıları