Denktaş’ı Denktaş yapan iki şahsiyet...
“Hak ve hürriyet kimseye hediye edilmiş değildir. Hak ve hürriyet nasıl kazanılır siz bunu en iyi bilenlerdensiniz. Kan ve can pahasına kurtardığımız hak ve hürriyetimizi, Türkiye Cumhuriyeti devletinde somut hale getirdik. Bu devleti yaşatmak, ona dokundurtmamak hepimiz için bir namus borcu, bir haysiyet meselesi olmuştur. Meclise seçtiğimiz temsilcilerin ve benim yeminimin şu sözleri bağlayıcıdır: ’Devletin varlığını ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağıma namusum ve şerefim üzerine and içerim.’
Bu yeminler sizler adına yapılmıştır ve bizleri bağlayıcı olduğu kadar sizleri de bağlayıcıdır. Bu yeminler sizin yeminleriniz, sizin andınızdır. Seçmiş olduğumuz kişilerden hangileri bu yeminlere sadık kalmıştır? Hangileri devleti koruyup yaşatma yolundan sapmıştır? Bu sorunun cevabını sizler vereceksiniz.
Sabrımız, kararlılığımız, dayanıklılığımız, inanç ve imanımız, birlik ve beraberliğimiz, dava adamlığımız denenmektedir. 1914-23 yılları arasında da size ’Yolun sonuna gelindi. Avrupa-ABD ne önerirse onu kabul edelim, bu iş bitsin’diyenler vardı. O yıllarda bize Batı’nın mandası olmamız önerilmekteydi, bugün bundan başka bir şey öneren yok karşı tarafta. Türk Milleti vatan savunmasında teslim olmadı, ikinci sınıf vatandaşlığı kabul etmedi. Direnişinizin ödülünü, devletinizin kuruluşunda buldunuz. Devlet yoksa azınlıksınız. Devlet yoksa bir hiçsiniz. Yıllardır bu bilinç içinde mücadelenizi sürdürmektesiniz.
Ben andıma, yeminime sadık kaldım. Devletimizi mezata çıkarmadım. Egemenliğinize sahip çıktım.
Türk egemenliğini yok edecek yasalara imza atanlar, Meclis’e girerken yaptıkları yeminlerini kirletmiyorlar mı? Bunları düşünmek ve gece gündüz Yunanlılarla, Amerikalılarla, İngilizlerle birleşerek Türkiye’yi boy tahtası yapanların gerçek maksatlarını değerlendirmek millî bir görevdir. Pire için yorgan yakmanızı, üç kuruş için devletinize sırt çevirmenizi, devletinize bağlılıktan kopmanızı telkin edenlere cevabı siz vereceksiniz...”
***
Kim olabilir bu konuşmayı yapan? 2003 yılında Barış Harekâtı’nın yıldönümünde Türkiye’yi yönetme iddiasında olanlar için de örnek teşkil edecek bu konuşmayı yapan elbette Rauf Denktaş idi...
Bir yıl sonra Veliefendi Hipodromu’nda yapılan İstanbul Üniversitesi’nin mezuniyet törenine Rauf Denktaş da katılmış ve gençlere şöyle demişti:
“Hayat, bir mücadeleden ibarettir. Hayat, düz bir yol değildir. İnişli-çıkışlıdır. Sizler Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasınız, yılmayacaksınız. Vatan tehlikeye girdiğinde, millî duygularımız ayaklar altına alındığında, ’Ben Türk’üm, Atatürk genciyim’ diyerek dirileceksiniz, bayrağı yere düşürmeyeceksiniz. Tek bir Türkiye, tek bir Anadolu vardır. Bunu kimseye parçalatmayınız...”
Denktaş, daha sonra Atatürk’ün Ruşen Eşref Ünaydın’a verdiği bir fotoğrafın arkasındaki yazısını okumuştu.. Atatürk, orada, etrafındaki şarlatanlıklara katlanabilmesinin tek sırrının Türk gençlerinde gördüğü umut ışığı olduğunu yazmış. Denktaş da gençlere, Atatürk’ün bu sözlerini naklederek, etrafındaki şarlatanlıklara nasıl katlanabildiğini, ameliyat masasındayken Annan Planı’nın kendisine nasıl imzalatılmak istendiğini anlatıyordu aslında...
***
1996 yılında Yazarlar Birliği, Kıbrıs’ta “Türkçe’nin Uluslararası Şiir Şöleni” nin dördüncüsünü düzenledi. Denktaş, şölende yaptığı konuşmada, “Biz, şiirlerle, şiirlerden aldığımız ilham ve heyecanla bayrağa sarıldık ve gönderden düşürmedik. Arif Nihat Asya’nın bayrakla ilgili şiiri okundukça heyecan veren bir şiir... Ben onu Kıbrıs’a çıktığım gün cebimde taşıyordum ve yakalanacağımızı anlayınca Rum’un eline geçmesin diye toprağa gömdüm” diye bir anısını anlattı.
Anlaşılıyordu ki Rauf Denktaş’ın yetişmesinde de Lefkoşa Türk Lisesi edebiyat öğretmeni Arif Nihat Asya’nın da büyük payı vardı.. Çünkü Rauf Denktaş da Arif Nihat Asya’nın işaret ettiği gibi Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşlarda, Dr. Fazıl Küçük ile birlikte Kıbrıs davasını omuzlamıştı..