Demokrasi için!
Beş ay içinde iki defa genel seçime gidiliyor olması "demokratik" bir icap gibi görünüyorsa da, aslında ne yazık ki Türkiye, sorunlu "katıksız" bir Orta Doğu ülkesi konumundan kurtulamıyor.
Gün geçtikçe ısınan bir Orta Doğu'da, demokrasiden uzaklaştıkça uzaklaşılıyor.
Orta Doğu'nun politik, ekonomik, sosyal, askeri görünümü gittikçe birbirine karışıp ve bize yanaşarak, gerçekten de "tehlikeli" bir durum arz ediyor.
Zaten bu kargaşa içinde, dil, din-mezhep, soy-sop, zenginlik-fakirlik unsurları öne çıkıp birbiriyle çatıştıkça Orta Doğu daha da alevleniyor.
Her şeyden önce, bir enerji deposu olan Orta Doğu'nun "gidişatını" ve denetimini, Batı özellikle ABD yükleniyor.
Batı, çeşitli faaliyetlerin yanı sıra, uyduları, insansız hava araçları, benzeri elektronik düzenlemeleri ve süper iletişim ağlarıyla istediği müdahaleleri yapıyor.
Üstelik; "elektronik güç" organizasyonunda, çoğu kez "yabancı parmağı" tespit edilemiyor.
Çünkü, "elektronik güç" aracılığıyla sanki ülkelerin sınırı kalkmış "hissi" uyanıyor.
------------------
E-Gezegen'e doğru
-------------------
Sınırlar sadece haritalarda kalıyor. Ülkelerin, öncelikle ekonomik bağımsızlığı yitiriliyor. En büyük silah "iletişim" olarak kendini gösteriyor. Sonra da, politik hatta askeri güçler gündeme geliyor.
Tabii ki holdingler, bankalar, şirketler hatta siyasi partiler ve en önemlisi iktidarlar şu veya bu şekilde tesire kapılıyor.
Neredeyse, dünyanın "e-gezegen" ismini alması bekleniyor.
İşte bu global dünyada, büyük silahın "iletişim" olduğu anlaşılıyor.
İletişim silahının en büyük unsurunun da "bilgi" olduğu biliniyor.
Bu gücü, kesintisiz ellerinde bulunduranları hem çok iyi izlemek, hem de korkmak icap ediyor.
Mümkün olduğu kadar, dış güçlerden ve etkenlerden arındırılmış bir seçimin yaşanması halkın çoğunluğunun beklentisi oluyor.
Öte yandan; oldukça karmaşık bir hâl alan ekonomiyi bir kenara bırakırsak, başlı başına Suriye sorunu bile, yeni hükümeti zor durumda bırakacak ağırlık taşıyor.
Sayıları 2 milyonu aşan Suriyeli konukların dertleri bir yana, soydaşlarımız Türkmenlerin trajedisi, utanç hududunu aşıyor.
Gerek Irak'ın ve Suriye'nin Kuzeyi'nde perişan halde bırakılan, gerek ülkemize sığınmakta olan Türkmenler, seçim sonuçlarını şimdiden gölgeliyor.
--------
Türkmenlere sahip çıkılmalı
-----------
Aslında, Türkmenlere sahip çıkmak millî bir görev haline dönüşüyor.
Yani iktidar kimlerde olursa olsun, ilk yapılması gereken görevlerin başında, Türkmenleri bu durumdan kurtaracak kararların alınması şüphe götürmüyor.
Arkasından da, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilgi alanımıza giriyor.
Soydaşlarımızla ilgili "acil" durumları yanı sıra, Türkiye'nin Orta Doğu politikasının tamamen değişmesi hükümeti bekliyor.
Özellikle ilişkilerin, Mısır ve Suriye ile düzeltilmesi, Irak'ta rayına oturtulması öncelikli yer alıyor.
Hatta, İsrail ile "diyalog" kurulmasının zamanı yaşanıyor.
Avrupa Birliği ile görüşmelerin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi önemli dış ilişkileri kapsıyor.
ABD, Almanya, Rusya, Çin, Yunanistan ve İran gibi ülkelerle ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi zaten dış politikamızı zorluyor.
Sadece dış sorunlarla ilgili kısa sorunları sayarken, aslında Türkiye'nin politik, ekonomik ve sosyal alanlarda da hamle üstüne hamle yapması zorunluluğu bulunuyor.
-----------
Demokrasi sadece Türkiye'de
-----------
Dikkat edilirse Orta Doğu'da, bazı aksaklıkları ve tıkanmaları olsa da hatta ilerisi için "endişe" veriyorsa da sadece Türkiye'de demokrasiden bahsedilebiliyor.
Ne var ki, "kör de olsa, topal da olsa" böylesine bir rejime sahip Türkiye'nin demokratik değerleri daha fazla yitirmesi halinde, "katıksız" Orta Doğu ülkesi olmaktan asla kurtulamayacağı öne sürülüyor.
Oysa Türkiye'nin hava kadar; su kadar, ekmek kadar daima ve kesintisiz "demokrasiye" ihtiyacı olduğu biliniyor.
Bugün yapılan seçimin, en büyük galibinin her siyasi partiden önce, demokrasinin olacağını kabullenmek gerekiyor.
Demokrasinin kazanması için de, sandıklara koşmak ve oylara sahip çıkmak "milli" bir görev sayılıyor.