Deli olan kim?
Standart düşünen, merak etmeyen, statükoyu benimsemiş kişilerin bir şeyler icat etmeleri çok zor, hatta imkânsızdır.
Kullandığı aletin nasıl çalıştığını, dayandığı sistemler ile girdi ve çıktısını merak etmeyen bir kişi ile bunun tam tersi çok meraklı ve kullandığı aleti en ince ayrıntısına kadar söküp, takan bir kişinin sistemle ilgili fikir üretmesi aynı değildir.
"Evet efendim", "doğrudur efendim", "baş üstüne efendim" diyen bir kişi ile "hayır efendim", "yanlış düşünüyorsunuz efendim" ya da "doğrusu şöyledir efendim" diyebilen bir kişinin yaratıcılık yeteneği de aynı değildir.
Yaratıcılık; herkesin gördüğünü görmek, ancak daha önce hiç kimsenin düşünmediğini düşünmek ve daha önce hiç kimsenin yapmaya cesaret bile edemediğini yapmak demektir.
Doğu tipi yönetim!
Doğu tipi yönetimin en önemli çıkmazlarından birisi yukarıda ifade ettiğimiz yaratıcı insan tipinin gelişmesine imkân vermemesiyle ilgilidir.
Orada "liyakat değil sadakat", "hayır değil evet", "liderin yanlışı benim doğrumdan daha doğrudur" biçiminde bir anlayış hâkimdir. Bu mantıkta doğal olarak da itiraz isyan ile dalkavukluk itaat ile fikirlerin özgürce ifadesi ihanet ile eş değer görülür.
Emriniz altında çalışanların "hayır" deme özgürlüklerini ellerinden alırsanız, onları "et ve kemik" yığını haline getirmiş olursunuz.
Konformist düşünce ve "evet efendimci" tavırların, günümüz kurumları için en büyük tehlike olduğu yaygın biçimde iddia edilmeye başlanmıştır.
Gerçekten de küreselleşmenin her değeri alt üst ettiği günümüz dünyasında pek çok kurum, konformist anlayış nedeniyle hızlı değişim rüzgârlarına karşı ayak uydurmakta zorlanıyor.
İçeride monotonluk yaşanırken, dışarıdaki değişimi yakalamak mümkün olabilir mi?
İçeride her kafadan aynı ses çıkarken, değişik bir sesin koroyu bozmasına imkân tanımayan bir topluluğun, dışarıdan gelen seslere tahammül etmesi mümkün olmaz.
İşte madem ki konformizm, tek seslilik, suskunluk ve monotonluktur. Ancak bir deli bu havayı bozabilir.
O, herkesin "kör" olduğu yerde "şaşı" dahi olmayı kabul etmeyecek kadar yürekli biri olmalıdır.
Evet efendimcilik!
Yöneticinin her sözünü büyük bir vecd içinde yasa olarak kabul eden kişilerin olduğu bir yerde, "evet efendim" ya da "emredersiniz" lakırdılarından başka bir ses duyulmaz.
Bir zaman sonra da herkes yönetici gibi düşünmeye başlar. Böyle bir toplulukta birisi, büyük bir cesaretle ortaya çıkıyor, gerçekleri yönetimin hoşuna gitmeyecek biçimde de olsa ortaya koyuyor. Başarılı olsun ya da olmasın, beğenilsin veya beğenilmesin işte böyle biri, değişim ve yaratıcılık tohumları ekmiş olur.
Böyle bir yumuşak başlılar kurulunda -ki genellikle bütün yönetim kurulları böyledir- yöneticinin fikirlerinin karşıtını savunmak delilikten başka bir şey değildir.
Ancak bu tip bir delilik ölçülü deliliktir. Ölçülü delilik konformist örgütlerde "antikonformist" dalgalanmalara, yaratıcı fikirlere önderlik etmek, demode ve yozlaşmış görüşlere karşı çıkmak biçiminde gerçekleştirilir.
Böyle bir insan çoğu formalist insan tarafından bunak, meczup ya da deli olarak nitelendirilir. Halbuki rutin, standart ve klasik tavır yaratıcı değil tekrarcı olabilir.
Cemil Meriç'in hükmü kesindir: "Hür olarak düşünmek, hür olarak yaşamak, insanı çoğunlukla çatışan bir kişi konumuna sokar.
Çoğunluk, babadan kalma geleneklere uyarak düşünür ve yaşar.
Azınlığa düşmek, insanı nevroza elverişli bir iklime sokar. Kurallara baş kaldıranla deli (eksantrik) arasında bir adım mesafe vardır. Toplumun düşmanca baskısı bu mesafeyi hemen aştırır insana".
Şimdi "gerçekte deli kimdir" sorusunu sormanın zamanıdır. Menfaati, konforu ve rahatı için gerçekleri gizleyen mi, yoksa "sözü odun gibi olsa da gerçeği" olduğu gibi haykıran mıdır?