Davudizm mi Davidizm mi?

30 Mayıs 2006 tarihinde “Türkiye’nin bir Gladio operasyonu ile gerginlik ortamının içine sokulması gösteriyor ki mesele sadece cumhurbaşkanlığı mücadelesi değildir. Erdoğan ile de Türkiye’de Batı’nın istediği bir iktidar kuruldu. Öyle ki AKP’nin parti programı bile CFR kaynaklı bir lobi kuruluşundan gönderilen memorandum esas alınarak yazıldı. Bu memorandumda Türkiye’nin özerk bölgelere ayrılması öngörülüyordu. Fakat, 3.5 yıl içinde deniz bitti. Erdoğan dünya ve Türkiye gerçeklerini bu süre içinde daha iyi gördü. Tarihe, ülkesinin egemenliğine son vermiş bir başbakan olarak mı geçecek, yoksa Atatürk’ün tam bağımsızlık yoluna geri mi dönecek? İkincisini yaparsa, ülkeyi de kurtarır, kendisini de! Çeteleri de ancak böyle tasfiye eder!
Bunun için Türk halkından başka güveneceği hiçbir güç yoktur!
Tabii o zaman da şimdiki gibi içerideki Atatürkçü ve laik geçinen Amerikancılarla çatışmaya düşecektir ama bunu göze almayan adamın Başbakanlıkta ne işi var?” değerlendirmesinde bulunmuştuk.

* * *

O tarihten sonra Türkiye’nin bağımsız hareket ettiğini, Amerikan yörüngesinden çıktığını iddia edenler oldu ama, ak koyun kara koyun, füze kalkanı meselesinde ortaya çıkacak!
Amerikan basınında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu için “Davudizm” ifadeleri kullanılıyor. Davudizm mi yoksa Davidizm mi hep birlikte göreceğiz?
Çünkü şu ana kadar Orta Doğu’daki bütün uygulamalar, “Büyük İsrail” demek olan Büyük Orta Doğu Projesi’ne katkı sağlamıştır. İsrail ile olan ve “One minute” gösterisi ile başlayıp Türk vatandaşlarını İsrail askerlerine bile bile yem etmekle devam eden suni gerginlik, iç kamuoyunu AKP’nin arkasında tutabilmek için düzenlenmiştir.

* * *

CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal, sürecin gittikçe Türkiye aleyhine işlediğini, devletin ve sivil toplumun direncinin yok edildiğini görerek 2008 yılının son günlerinde “Bu olumsuz gelişmeler karşısında da artık umut hiçbir yerde değildir, milletin kendi elindedir. Halkın kendi siyasi tercihindedir. Türkiye’deki ulusal bütünlüğümüzü, iç barışımızı, anayasal kimliğimizi tehdit edebilecek bu tür arayışların önü sistematik bir biçimde açılmaya başlanmıştır. Bu gelişme karşısında en sağlam dayanak halkın, milletin bu gidiş karşısında takınacağı tavırdır. Ben milletimizin önümüzdeki dönem içinde bu konudaki kararlılığını sergilemesinin mutlak zorunluluk olduğunu, artık hiçbir yerde umut kalmadığını, umudun bizatihi halkta olduğunu, çözümün bizatihi halkta olduğunu vurgulama gereğini duyuyorum” demişti.

* * *

Şimdiki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da CHP’li gençlere hitaben “Halkı kucaklarsanız, terini koklarsanız, halkı dinlerseniz size sırtını dönmez. Onun için diyorum; güçlü olmanın yolu halka gitmekten geçer. Daha fazla halka gideceğiz, bunların yarattığı korku imparatorluğunun kalıplarını kıracağız. Yollar kapalıysa yeni yol açmak bize yakışır” diye konuştu.
Demek ki, millet kendi kaderini kendisi tayin edecek!
Seçimlerdeki bilgisayar hileleri ve seçmen sayısının aniden 6 milyon artırılması gibi gariplikleri saymazsak, Muaviye taktikleriyle hareket eden, sonradan üretilmiş siyasi sembolleri Allah’ın emri gibi savunan, yani Allah’ın dinini Allah’a karşı kullanan, Yaşar Nuri Öztürk’ün ifadesiyle Allah ile aldatan insanlar, milleti 8 senedir ikna ediyor.
Öyle ki milletin önemli bir bölümünü, “TSK’yı tasfiye etmek” konusunda bile ikna etmiş durumdadırlar.
Yani Hz. Ali’nin ordusu bugün de Muaviye’nin ordusuna yenilmiştir. Emeviler de gidicidir ama Horasanlı Eba Müslim ve İmam-ı azam Ebu Hanife gibi çalışırsanız!

Yazarın Diğer Yazıları