"Darbeciler" diye halüsinasyon mu görüyorlar?
Abdullah Gül, Siyasal İslâm'ın bütün dünyada çöktüğünü söyledi ve "Biz bunu görüp, paradigmadan kopuşu gerçekleştirmiştik, ama sürdürülemedi." dedi. Aynı Gül, Karar gazetesi yazarlarına konuşurken, "AK Parti kuruluş ilkelerinin ve değerlerinin ben hala çok doğru olduğuna, Türkiye için çok geçerli olduğuna inanıyorum. Son dönemlere kadar beni davet ettikleri kongrelere yazdığım mesajlarda da hep onları hatırlattım ve o kuruluş ilkelerine dönmenin çok doğru olacağını söyledim." diyerek çelişkiye düştü.
Çelişki şu: Siyasal İslâm çöktü ise AKP'nin kuruluş felsefesi de çökmüştür. Sonuçta AKP de siyasal İslâmın bir kurumu olarak ortaya çıkmadı mı? Şimdi o felsefeye dönmenin anlamı nedir?
***
Bana soracak olursanız, size asıl gerçeği hatırlatabilirim. AKP, ABD'den gönderilen CFR kaynaklı gizli bir belgeyi parti programı haline getirerek kurulmuştur. O belgenin programa açıkça yazılmayan ana felsefesi, "yerel yönetimlere özerklik vermek"tir!
Aslında çöken sadece AKP'nin kuruluş felsefesi değildir. Bütün dünya görüşleri, program ve projeleri çökmüştür. Bu sebeple "darbeciler" diye halüsinasyonlar görerek Don Kişot gibi yel değirmenlerine yani "Kemalistler"e saldırıyorlar!
Oysa darbelerin, muhtıraların tamamı Amerikan güdümlüdür. Hiçbirinde Kemalizm, Atatürkçülük yoktur. 12 Eylül'cülerin Atatürkçülüğü kullanmış olması, onları Kemalist yapmaz. Sonuçta, 12 Eylül'de, CIA'nın Türkiye şefi Paul Henze, Başkan Carter'ı uyandırarak "Bizim Çocuklar başardı" demişti.
Atatürk ise Amerikan çocuğu değil Türk tarihinin verdiği sorumluluğu omuzlarında taşıyan ve sadece Türkiye'de değil bütün dünyada emperyalizme karşı mücadelenin bayrağı olan bir Türk çocuğu idi...
***
AKP'nin çöktüğünü Tayyip Erdoğan'ın da zımnen kabul ettiğini görüyoruz. Önceleri "metal yorgunluğu" diyordu. Şimdi ise AKP'ye yeni üye kazandırma toplantısında "Türkiye en az Cumhuriyetimizin kuruluş dönemindeki kadar kritik, sonuçları en az o dönemdeki kadar büyük olacak bir mücadelenin içindedir. Siyasi, ekonomik, askerî olarak öylesine büyük bir kuşatma ve saldırı altındayız ki tam manasıyla Çanakkale'deki gibi yedi düvele karşı duruyoruz desek yeridir. Mücadelenin büyüklüğü öncelikle bizlerin, yani milletimizin ülkeyi yönetme sorumluluğunu tevdi ettiği kadroların sağlam durmasını, safları sıkı tutmasını gerektiriyor" diyerek, milliyetçiliğe sarılıyor.
Hani bütün milliyetçilikleri ayaklarının altına almıştı?
Sonuçları cumhuriyetin kuruluş dönemindeki kadar büyük olacak mücadele söz konusu ise yeni bir devlet mi kurulacak? Öyleyse, mevcut devleti çökerten kim?
***
Değinmeden geçemeyeceğim bir konu da Yıldıray Oğur'un "Özellikle sosyal medyada muhafazakâr kesimde sizinle ilgili İngiltere'de Exeter Üniversitesi'nde bulunmanız, Kraliçe'nin davetindeki fraklı fotoğrafınız yüzünden 'İşte Kraliçe'nin adamı' deniyor. Eskiden bu komplo teorilerini ulusalcılar dillendirirdi, şimdi muhafazakârlar dillendiriyor." sözleri üzerine Gül'ün verdiği cevaptır.
Gül, "Güler misin ağlar mısın derler ya. Ben yüksek lisansımı da doktoramı da Türkiye'de İstanbul Üniversitesi'nde yaptım. Ben dil eğitimi için İngiltere'ye gittim. Bir sene Londra'da bir sene de Exeter Üniversitesi'nde doktora araştırmaları yaptım, Evet aslında muhafazakârlar ulusalcılaşıyor." dedi.
Exeter konusunu, kamuoyuna duyuran gazeteci benim. Abdullah Gül, Şükrü Karatepe ve Fehmi Koru; Sabahattin Zaim ve Nevzat Yalçıntaş tarafından seçilmiş ve İngiltere'ye gönderilmiştir. Ayrıca, ABD Dışişleri Bakanlığı, "yetiştirdiğimiz devlet adamları" diye bir liste yayınlamış ve Abdullah Gül'e de yer vermiştir. Aynı sitede "Abdullah Gül, 1995 yılında beş aylık bir liderlik kursundan geçirilmiştir" diye bir açıklama da yapılmıştır. Komplo teorisi değil komplonun ta kendisi değil mi bu?