Darbe gününden 5 anı

Bir:

12 Eylül 1980... Saatler gece yarısını biraz geçiyordu.

Darbeci komutanlar Kenan Evren, Nurettin Ersin, Tahsin Şahinkaya, Nejat Tümer ve Sedat Celasun hazırladıkları darbe bildirisini radyodan tok sesli ve tecrübeli spiker Mesut Mertcan'ın okumasını istediler.

TRT Genel Müdür Yardımcısı Ertan Karasu, Mertcan'ı evinden telefonla aradı, derhal radyoya gelmesini istedi.

Mertcan radyoya geldiğinde sarhoştu, ayakta zor duruyordu.

Hemen tuvalete götürdüler, başını musluğun altına soktular ve dakikalarca yıkadılar.

Daha sonra ayıkması için üst üste çay, kahve, limonata ikram ettiler kendisine.

Eline darbe bildirisini alıp stüdyoya girdiğinde TRT’deki tüm görevliler korku içindeydiler.

Okurken ya "Hık... Mık..." filan derse, metin dışına çıkıp saçma sapan şeyler söylerse ne olacaktı?

Neyse ki Mertcan tecrübesini konuşturdu, metni kusursuz okudu.

Herkes derin bir nefes aldı.

...

İki:

Darbe bildirisinin okunmasından sonra radyoda Hasan Mutlucan’dan kahramanlık türküleri çalmaya başladı.

Tam bu sırada stüdyoya Muhabere Tümgeneral Servet Bilgi yıldırım gibi girdi.

Eli tabancasındaydı.

Görevlilere “Neden Ruhi Su’yu çalıyorsunuz” diye bağırdı.

Korkuyla türküleri Hasan Mutlucan’ın söylediğini ifade etti görevliler.

Buna inanmadı. Bandı durdurup kontrol etti.

Türküleri söyleyen gerçekten Hasan Mutlucan’dı.

Bant tekrar yerine takıldı ve yayına devam edildi.

...

Üç:

12 Eylül 1980... Saat 13.00

Darbenin lideri konumundaki Kenan Evren, TRT Televizyonu’ndan halka hitap edecekti.

Çok heyecanlıydı.

Nobrium isimli güçlü sakinleştirici ilaçtan alıp televizyon binasına öyle gitti.

Konuşmasında darbeyi yapma gerekçelerini anlattı, “Atatürk ilkelerine yeniden güç ve işlerlik kazandırmak, kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan devlet otoritesini yeniden getirmek için yönetime el koyduk” dedi.

...

Dört:

Millî Güvenlik Konseyi’ndeki komutanlar Kenan Evren’e, “Siz hem devlet başkanı, hem başbakan, hem genelkurmay başkanı olun” teklifinde bulundular.

Evren bu teklifi şu sözlerle reddetti:

“Yahu beni Cemal Gürsel gibi felç mi yapacaksınız! Bu üç iş bir arada yapılır mı? Hangi birisiyle uğraşacağım ben.”

...

Beş:

Dönemin önemli siyasi aktörleri Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş ne olacaktı?

Darbeci komutanların önünde iki seçenek vardı:

Bu liderler ya asılacak ya sürgüne gönderilecekti.

İkinci yolu seçtiler.

Demirel ve Ecevit eşleriyle Hamzakoy’da bir askerî kampa götürüldü. Erbakan ve Türkeş’in götürüldükleri yer ise Uzunada’ydı.

Ecevit kamptaki günlerini anlatırken, “Motel tipi binanın bir küçük dairesinde biz kalıyorduk. Araya boş bir daire bırakarak Sayın Demirelleri yerleştirmişlerdi. Dışarı çıkıp dolaşmamız yasaktı. Ancak balkona çıkabiliyorduk. O yüzden kendisiyle görüşemiyorduk” dedi.

Bir süre sonra kamp komutanı iki lidere, konuşmamayı vaat ederlerse serbest bırakılacaklarını söyledi. Ancak gerek Ecevit gerek Demirel bu öneriyi “Böyle bir yükümlülük altına giremeyiz” diyerek reddettiler.

...

Ve sonuç:

12 Eylül askerî rejimi ülkenin üstünden buldozer gibi geçti.

49 kişi idam edildi. 1 milyon 683 bin kişi polis tarafından fişlendi. 650 bin kişi gözaltına alındı. 230 bin kişi yargılandı, cezaevleri tıklım tıklım dolduruldu. İşkence yaygınlaştı. Gözaltında ve cezaevinde 299 kişi yaşamını yitirdi.

------

YARARLANILAN KAYNAK: Mehmet Ali Birand-Hikmet Bila-Rıdvan Akar’ın “12 Eylül-Türkiye’nin Miladı” isimli belgesel kitabı.

Yazarın Diğer Yazıları