Daha ne kadar soracağız?
Her gün şehit veriyoruz. Üç gün önce Hakkari’deki 11 şehidimizden sonra, dün de İstanbul’da 5 şehit verdik (Biri asker çocuğu).
Başbakan Erdoğan ise, bu konuda -başarısız olduğu her konuda yaptığı gibi- medyayı ve muhalefeti suçluyor!..
Bizler de, “yazacak ve söyleyecek ne kaldı” diye düşünüyoruz.
Bakınız birkaç örnek vermek istiyorum.
Tarih 14 Eylül 2007. O tarihte DTP’nin Batman milletvekili olan Bengi Yıldız (bugün BDP’nin yöneticisi ve milletvekili) açık ve net söylemiş:
“Bizden PKK’yı terörist ilan etmemizi istiyorlar. Biz kendimize küfrettirmeyiz, halkımıza hakaret edemeyiz. Bizim duruşumuz nettir!”
Aynı kişi bugün, “Çocuklarınızı askere göndermeyin” diyor. (Çünkü, dağa gönderiyorlar!..)
Tarih 25 Eylül 2007. O tarihte Kara Kuvvetleri Komutanı (KKK) olan Org. İlker Başbuğ “sert” konuşmuş:
“ABD sadece söz üretiyor. PKK’yla mücadelede artık söz değil, eylem bekliyoruz.”
Tarih 7 Ekim 2007. Şırnak’ta 13 Mehmetçiğimiz şehit ediliyor. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson televizyonlara çıkarak halkı uyutucu sözler söylüyor.
Tarih 21 Şubat 2008. Yoğun kar yağışı altında 100 bin kişilik operasyon kuvvetimiz Kuzey Irak’a giriyor. ABD Savunma Bakanı Gates, “Bir iki haftada çıkın yoksa istihbarat desteğini keseriz” diyor. 8 günde çıkıyoruz. CHP Genel Başkanı Baykal, “PKK’nın tasfiyesi istenmedi, ameliyatta içerde parça kaldı” diyor.
Tarih 2008, Ekim ayının başları. Hakkari’nin Irak sınırındaki Aktütün karakoluna PKK saldırıyor, 15 şehit veriyoruz.
O tarihte soruyoruz (O yüzden şimdi söyleyecek söz kalmadı, diyoruz ya): Anlık istihbarat ne oldu?.. Kandil Dağı günlerce bombalanmıştı, ne oldu?.. Hani sınırlarımız BBG evi gibi gözetleniyordu, ne oldu?.. Hani demokratik çözüm bunları engelleyecekti?.. Vd
O tarihlerde, 10 yıl önceki (bugüne göre 12 yıl önceki) bir MGK bildirisi buluyorum. Tarih 27 Mart 1998. Milli Güvenlik Kurulu toplanmış, PKK’ya karşı kararlar almış ve şu bildiriyi yayınlamış:
“(...) Bölücü terör faaliyetlerinin yurt içinde ve dışında kontrol edilebilir bir düzeye indirildiği memnuniyetle müşahede edilmiştir.
(...) Bu başarılı sonuçların daha da ileriye götürülerek, ülkemizin her noktasında huzur ve güvenliğin kesintisiz olarak sürdürülmesi maksadıyla;
1- Bölücü terörle mücadeleye, bütün milli güç unsurlarının katılımıyla ve aynı kararlılıkla devam edilmesi,
2- Bölgedeki teşvik tedbirlerinin bir an önce halkın günlük yaşantısına yansıyacak şekilde hızlandırılması,
3- Bölücü örgütün her türlü iç ve dış desteğinin kesilmesi suretiyle yeniden taban oluşturulmasına imkan verilmemesi hususlarında görüş birliğine varılmıştır.”
Bu tarihten 4 yıl sonra 2002’de AKP iktidara gelmiş. 8 yıllık yönetim dönemlerinde, PKK ile mücadele eden, APO’yu yakalayan, sorgulayan komutanlar, generaller çeşitli bahanelerle cezaevlerine tıkılmış. Ordunun morali bozulmuş, kendisine karşı yapılan psikolojik operasyonlara cevap verememiş, bizler hep sorup yanıt alamamışız.
Lafın -yıllar önce - bittiği yerde MHP OHAL istiyor, Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ “gerek yok” diyor, Başbakan MHP ve basını suçluyor!..
Bizler ise, şehit cenazeleri ardından çaresizce soruyoruz:
“Peki neye gerek var?.. Her şey tamamsa, eksik nerede ve kimde?”
Başından bu yana 26 yıl geçti, daha ne kadar soracağız?