Dabık önlerinde tıkandık...
Fırat Kalkanı'nda gerçek durum;
Operasyonun ilk başladığı günlerin aksine yavaşlama yaşandığı ve can sıkıcı gerçekleri bir süredir yakından takip ediyor ve olabildiğince YENİÇAĞ okuyucularıyla paylaşmaya çalışıyorum. Millî güvenliğimiz için Suriye topraklarında 960 kilometrekarelik alanda kontrolü sağladık. Yeterli mi?.. Tamam mı?.. Hayır. Ankara'da üzerinde tam ittifakın sağlandığı ender başlıklardan biri bu;
"Mutlaka El Bab'a inmeliyiz. Ve güvenlik sahamızı genişletmeliyiz."
El Bab dahil, Azez-Cerablus hattı olarak tanımladığımız güvenli bölgede tam saha kontrolü sağlamamız için en kritik kavşak ise Dabık.
Sahadan gelen şu andaki verilere göre 960 kilometrekarelik hatta tıkandık kaldık. Dabık'a en yaklaştığımız nokta, Mare-Ziyadiyah arası olarak tanımlanan hat. Ve yaklaşık 7 kilometrelik bir mesafedeyiz. Önümüzde IŞİD'den temizlenmesi gereken yüzü aşkın yerleşim yeri var. Fakat ilerleyemiyoruz. Bunun en başta gelen nedenlerinden biri ÖSO'nun yapısı!.. Bölgedeki askeri kaynaklardan ulaştığım bilgilere göre; şehit ve yaralılarının artması üzerine özellikle gece saatlerinde ÖSO'dan çok sayıda firar olayı yaşanıyor. IŞİD'den alınan yerleşim yerleri bu yüzden sürekli el değiştiriyor.
Diğer bir saha gerçeği ise; sahadaki zincirleme sistemi ile döşenmiş EYP'ler ve bubi tuzakları. Temizlik TSK'nın çok vaktini alıyor. Bu arada IŞİD, Bab'dan yukarı Dabık'a sürekli takviye gönderiyor. Diğer bir terör örgütü YPG de Menbic'den Bab'a doğru hareketlenmeyi artırdı.
Gerçeği çok net olarak görmek ve buna göre çok hazırlıklı olmalıyız. Dabık, büyük savaşın yaşanacağı ilk yer. Gerçek Cehennem ateşini hissedeceğimiz ilk nokta.
Dabık ve sonrası Rakka...
Ankara'nın şu anda önünde iki seçenek duruyor;
Ya Suriye'den geri döneceğiz ya da özel harekat birliklerimiz ve komandolarımızla Dabık'a, El Bab'a sonra da Rakka'ya yöneleceğiz. İkinci şık her türlü maliyeti ve riski çok olanı!..
***
Daha Dabık'a gidemeden Ankara'da iktidarın ayak dirediği ve inat ettiği asker hastanelerinin sivilleştirilmesi ise doğuracağı acı faturaları ile hâlâ önümüzde duruyor. GATA'nın eski statüsüne döndürülmemesi için ilgili Bakanların kamuoyu önünde yaptığı açıklamalar, ileri sürdüğü gerçekler ise saç baş yoldurmanın da ötesine geçti. Neymiş efendim, her yıl çeşitli fakültelere 250 civarında asker hekim olacak öğrenci alınacakmış... İsterse ve gerekli görülürse terör bölgelerinde Genelkurmay asker hastanesi kurabilecekmiş... Yahu!.. Öyleyse mevcutları neden kapatıyorsunuz?..
Tıp fakültelerine askeri öğrenci alınması işine gelince...
Eğer gerçek maksadınız GATA'yı ve bağlı kuruluşlarını "FETÖ"den temizlemekse bugüne kadar olan icraatlarınıza bakıp sormak gerekmez mi!..
Türkiye'nin dört bir yanındaki tıp fakültelerini nasıl kontrol edeceksiniz?..
FETÖ'sü var... Şu cemaati, bu cemaati var... DHKP-C'si var... IŞİD'i var... PKK'sı var... Var oğlu var!..
Bölücü terör örgütü PKK'nın halihazırdaki üniversitelerimizde nasıl örgütlendiği ve etkinliği de ortada!.. Daha bu pisliği temizlemiş değilsiniz üniversitelerimizden. PKK'nın her yıl -en az 5-10- askeri öğrenci olarak tıp fakültelerine sızma yapabileceğini bilebilmek için uzayda mı yaşamak gerekiyor?.. Bunu önleyebilecek gücünüz ve istihbaratınız var mı?.. Hele (!) MİT'e sızan 87 "FETÖ"cüyü ihraç gerçeği ortada dururken.
Tam bu noktada -hafızam beni yanıltmıyorsa-, 1981 yılında çıkarılan bir yönergeyi hatırlatmak isterim. O zaman da askeri hekim olacak bazı öğrenciler sivil tıp fakültelerinde öğrenim görüyordu. Mezun olduktan sonra asker hekim olarak görev yapıyorlardı. O öğrenciler FYO yurtlarında kalıyorlardı. Öğrenciler arasında öyle vahim yapılanmalar tespit edilmişti ki; bazı cemaatlerin ve aşırı sol fraksiyonların sızmaları, tehlikeli kamplaşmalar. O yönerge ile tıp fakültelerinde 4'üncü sınıfa kadar okuyan öğrenciler GATA'ya aktarıldı. Tek elde toplamanın gerekçesi açıktı, kontrol sağlanamıyordu. Yönergenin ardından GATA'da eğitim alan tıp öğrencilerine Kara Harp Okulu disiplini uygulandı. Askeri tababette bugün ulaştığımız müthiş başarı seviyesi ve kaliteye kim ne derse desin o günlerde alınan önlemlerle geldik. Bunu yıkmanın ne manası var?..
Diyeceksiniz ki; "bugünkü sistemde FETÖ'ye gedikler vermedi mi?.."
Eyvallah!.. Tüm zararlı yapıların kökünden temizlenmesi için en katı tedbirler alınsın. Fakat işin aslının ve bütününün altını ısrarla çiziyorum. Gerçeklerin görünmeye başlaması ile birlikte oluşmaya başlayan kamuoyu baskısı yüzünden iktidarın ilgili bakanları durumu idare edebilmek adına önerdikleri yandan çözümlerle makyaj yapıyor. Asker hastanelerimizin işleyen tüm sistemleri ile bir bütün olarak korunması olmazsa olmaz şart.
Askeri tababet sistemimiz çökertiliyor!..
"Tükürdüğünü yalamamak" anlayışı devlet yönetiminde asla ve kata kabul edilemez!.. Hatada ısrarın yüzünden ortaya çıkacak acı sonuçların sonra nasıl üstünden kalkılır?.. Asker hastanelerinin sivilleşmesi yüzünden daha ilk günden yaşanan acı olaylarla birlikte ve Perşembe'nin gelişi belliyken sormazlar mı; "yoksa çok daha öncelerden asker hastanelerini elinize geçirme niyetleriniz mi vardı" diye..
Yok öyle değil ise!.. Gerekçelerinizde gerçekten samimiyseniz;
Bozmayın o zaman GATA ve askeri hekimlik sistemini. Bağlayın bunları sivilleştirdiğiniz Millî Savunma Bakanlığı'na...