"Cukka ittifakı..."
AKP'yi var eden kadroların, İstanbul Büyükşehir Belediye döneminden bu yana yolsuzluk haberlerine imza atmış bir gazeteciyim.
AKP'den önce kamu kaynaklarını yağmalayan ve ağır ekonomik kriz yaratan hırsız iktidarları ve "işadamlarından oluşan aile fotoğraflarını" da yazmış, kitaplarıma konu etmiştim.
Türkiye gibi ağır hasarlı demokrasilerde yaşayanların ortak kaderidir ülke kaynaklarının yağmalanması... Çalanın yanına kar kalması!
Bal tutan parmağını yalıyor!
***
İktidarlar değişiyor ama yolsuzluk ve vurgun düzeni devam ediyor... İki hafta sonra oy kullanacağımız yerel seçimlerde de koltuğa oturacaklara bu gözle bakmakta ve değerlendirmekte yarar var.
Yolsuzluklarla etkin mücadele edilebilirse Türkiye'de yoksulluk sorununun ortadan kalkacağına inanıyorum.
Yolsuzluk; parti, ideoloji, sağcılık-solculuk tanımıyor...
Oysa, başka bir Türkiye mümkün... İktidarlar; çevre ve kent yağması dahil yolsuzluk ekonomisi ile mücadele için çıkarılmış kanunları uygulayabilseler, yargıyı ve denetim sistemini bağımsız hale getirip siyasetin etki alanından çıkarabilseler bir çok problem kendiliğinden çözülecek!
Ancak bağımsız yargı ve denetim, başta onların işine gelmiyor...
İYİ Parti'nin etkili isimlerinden milletvekili Lütfü Türkkan'ın mesajı düştü önüme... Diyor ki; "Beka hamaseti ile bu milleti küçümsüyor ve zayıf gösteriyorsunuz. Türkiye ve Türk Milleti, Cukka İttifakından büyüktür."
AKP iktidarlarını "Görünmez Holding" adı ile yazmıştım. Yandaş-Yanaşma ve Küresel Sermaye işbirliği içinde, hükümete yakın işadamları ve AKP üst düzey yönetimi ile bürokrasisinden oluşan; tarikat- cemaat - yandaş vakıf bağlantılı şirket ve isimlerin de yer aldığı bir yapı...
Devlet gücünü elinde bulundurmanın, yatırımlara yön vermenin, yatırımcıları belirlemenin, milyar dolarlık tüm ihale ve devlet işlerine, devlet şirketlerine hakim olmanın, medya imparatorluğunun, kimin zengin olacağına, kimin yoksul kalacağına karar vermenin bağımlılık yaratan etkisi ve hesap vermezliğin dayanılmaz hafifliği...
"Beka meselesini" ben bu açıdan yorumluyorum... Zehirleyen gücün ve kesintisiz iktidarın bekası...
Bu seçimlerde herkesin bir "beka" derdi var... Yerel yönetimlerde bazı isimler öyle büyük bütçelerle kampanya yapıyorlar ki; insan sormadan edemiyor;
" bu değirmenin suyu nereden geliyor?" diye...
Sadece AKP'de değil, yerel yönetimlerde de "cukka iktidarları" oluştu ve beka kaygısı onları da sarmış durumda...
Orada bir Başkan var uzakta...
Yoksulluğu ancak üretimle yenebileceğine inanıyor...
Toprak yok, imkan yok... Köylülerle el ele veriyor.
Devlete ait bir araziye nohut, fasulye, patates ekiyor... Belediye Başkanı gömleğini çıkarıp ırgatlık yapıyor. Eşi ve kızları da toprağa köylülerle birlikte hayat veriyor...
Geliri ile yoksul ailelere yardım ediyor, öğrencilere burs veriyor. Sosyal medyada zaman zaman köyde ürettiği organik ürünleri büyükşehirlerde pazarlamaya çalışırken karşımıza çıkıyor.
Ovacık'ta başlattığı üretim rüzgarı yetmemiş Artvin'de çay üretimi yaptırıp köylülere ucuza veriyor, komşu ilçelerde de nohut ektiriyor...
Tunceli'nin dağları eşsiz güzellikte ve endemik bitki türleri ile dolu. Bu çiçeklerden beslenen arıların balı da aynı değerde, eşsiz... Bal üretimini başlatıyor. Kooperatifleşmeyi yaygınlaştırarak üretimden sağlanacak refah ile göçü engellemeye çabalıyor. Organik ürünlerin bez torbalarını da köylü kadınlara diktiriyor.
Geçen hafta yerel seçimler üzerine bir grup dostumuz ile sohbet ederken muhafazakar ve milliyetçi kimliği ile tanınan Avukat Kadir Kartal söz etti "komünist başkandan"...
"Memlekette 'Müslümanım' diye ortaya çıkıp belediye işlerinden servet edinenleri gördükçe Ovacık Belediye Başkanı hepsinden daha Müslüman diyorum... Onlar Cennete, Komünist Başkan Cehenneme gidecek öyle mi?!" diye eleştiriyor...
Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu şimdi Tunceli için aday olmuş... Türkiye'nin tek "komünist başkanı" doğru işler yapıldığında, halka samimiyetle dokunulduğunda toplumun tüm kesimlerinin vicdanında nasıl iz bırakılacağının örneğini sergiliyor.