Çözümün anahtarı!
Fatih Munis Çakırtaş, Thomas Szasz’ın “Yoksulu baskı altında tutmak yetmez, çaresiz bırakmak da lazımdır ki efendiye bağlı kalsın.” sözünü paylaşmış...
Türkiye’de ekonomik ve kültürel kriz büyüdükçe, yoksulların krizin sebebi olan iktidara daha fazla bağlanmasını açıklamak için bu söz başkaları tarafından da sık sık gündeme getiriliyor. “Stalin’in tavuğu”nu hatırlatanlar da oluyor. Hani tüylerini yolduğu tavuk, Stalin’in ayağının dibine sığınmış ya...
***
Sosyolojik değişimleri, düşünürlerin bir iki sözüyle açıklamak yeterli olmayabilir ama bu sözler, takip edeceğimiz yolu epeyce aydınlatır...
Mesela Soren Kierkegaard, “İnsan sosyal bir hayvandır, sadece sürünün içindeyken mutlu olur. Saçmaymış, kötüymüş, onun için fark etmez; her şeyi benimseyebilir, yeter ki sürü de benimsemiş olsun. Sürünün yaptığı her şeyi yapar, böylece bir yere ait olur.” demiş,
İnsanlara aidiyet duygusu vermek, onlara güven vermek anlamına da gelir. Güven verenler de toplumu istediği gibi yönetir...
Çünkü Arthur Schopenhauer’in söylediği gibi “Sıradan insanlar saatin parçaları gibidir, kurulur ve fonksiyonlarını bilmeden işler durur.”
Mahatma Gandhi de “Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.” demiş...
***
İnsanları anlatan bu sözler karşısında çözüm arayanların, aynı şeyi tekrar tekrar yapması ve farklı sonuçlar beklemesi, Albert Einstein’ın uyardığı gibi deliliktir. Türkiye’deki kurgulanmış muhaliflerin bütün seçimlerde hep aynı şeyleri yapması, kaybedince de birbirini suçlaması gibi...
Tabii düşünen insanlar gelecekten endişeli oluyor... Milan Kundera da “Korkunun kaynağı gelecektedir, kendisini gelecekten arındıranın bir tasası kalmaz.” görüşündeydi...
Lao Tzu ise 2500 yıl önce, “Depresyondaysanız, geçmişte yaşıyorsunuz, Endişeliyseniz, gelecekte yaşıyorsunuz, Kendinizle barış içindeyseniz, şu anda yaşıyorsunuz.” demişti.
Bugün kendisini aratır hale gelen Süleyman Demirel de “Eğer meseleleri mesele etmezseniz, ortada bir mesele kalmaz!” diyordu. Yalnız, onun zamanında meseleleri mesele etmediğimiz için bugün daha büyük ve yıkıcı bir meseleyle karşı karşıya olduğumuz da ortada...
***
Anatole France, “Aptal bir şeyi 50 milyon kişi de söylese, o hâlâ aptal bir şeydir.” demiş ama biz hâlâ, söylenen sözün arkasındaki güce bakıyoruz!
Üstelik Walter Lipmann’a göre “Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir.”
Zaten Andre Malraux’a göre “İnsanlar genelde düşündüklerini gizlemek için konuşur.”
William James’a göre “Pek çok kişi, kafalarındaki ön yargıları düzene sokmakla meşgul olurken, düşündüklerini zanneder.”
Hatta Henry Bergson’a göre de “Gözler sadece zihnin algılamaya hazır olduğu şeyleri görür.”
Diğer taraftan Bertrand Russell’e göre “Günümüzde, dünyadaki temel sorun, aptalların kendilerinden son derece emin, akıllıların ise devamlı şüphe içinde olmalarıdır.”
***
Einstein, “Dünya, kötülük yapanlar yüzünden değil, seyirci kalıp, hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir.” demiş.
Öyleyse ne yapacağız?
Johan Wolfgang Goethe, “Ne kadar bilge düşünce varsa, hepsi daha önce binlerce kez düşünülmüştür; düşünceleri gerçekten kendimizin kılmak istiyorsak, onları kişisel yaşantımızda kök salmalarını sağlayıncaya dek, tüm dürüstlüğümüzle yeniden düşünmemiz gerekir.” demiş...
Kısacası gerçekleri görmek için bütün şartlanmalara rağmen yeniden düşünmek gerekiyor...
Dostoyevski’nin, “Önemli olan insanın yalnız diğer insanlara değil, kendi kendisine de yalan söylememesidir. Kendi kendine yalan söyleyip de, söylediği yalana inanan kimse, sonunda, kendi içindeki ve çevresindeki gerçekleri tanımamaya başlar.” sözünü de hep hatırlamak gerekir...
Çözümün anahtarı işte budur: Kendine karşı dürüst olmak!
William Sommerset Maugham’un “Dürüstlük, belki de yiğitliğin en cesur göstergesidir.” sözüyle noktayı koymak da mümkün.
Hâlâ korku içinde olanlara ise Gandhi’nin “Önce seni dikkate almıyorlar, sonra sana gülüyorlar, sonra seninle mücadeleye girişiyorlar, sonra sen kazanıyorsun.” sözünü hatırlatmak isterim...