Çözümden ne bekliyordunuz?
Seçim yaklaştıkça oy hesabı yapan iktidar, milliyetçi oyların kendisinden gittiğini gördüğü için, çözüm sürecini bir noktada askıya almış gibi davranmaktadır. Bunu yaparken de, terör örgütünün öncelikle silah bırakmasını istemekte ve müzakerelere devam edilebilmesi için bunu şart koşmaktadır. Bölücü siyaset yapanlar ise, verilen vaatlerin yerine getirilmesine başlanmaması halinde, terör örgütünün buna yanaşmayacağını söylemekte, terör örgütü de silah bırakmanın söz konusu olmadığını beyan etmektedir.
Yapılan müzakereleri, bölücü başı mahkûma yapılan ziyaretleri, onun mesajlarına iktidar mensupları ve destekçilerinin gösterdiği itibarı, iktidar yetkililerinin bölücü siyasetçilerle yaptığı ortak açıklamayı, verdikleri anlaşma görüntülerini, bugüne kadar verilen tavizleri, bir tarafa bırakarak şimdi bunlar olmamış gibi davranmayı kabul etmek ve buna inanmak akılla, mantıkla bağdaşmaz. Özellikle belli bir kesime yaranarak siyasi rant sağlama düşüncesiyle ve çözüm uğruna halkı kutuplaştırmaları, zaten pek barışık olmadıkları ve kabullenemedikleri Türklüğü ve Türk Milletini yok saymaları ve Türk Milletinin değerlerini erozyona uğratmaları da kabul edilemez.
***
Esasen çözüm süreci baştan hatalıdır. Ortada çözülecek bir durum yokken, bir çözümden ve barıştan bahsetmek, ortamı tamamen bir belirsizliğe doğru sürüklemektedir. Analar ağlamasın sloganıyla, terör örgütüyle müzakere etmek ve onunla barış anlaşması yapmaya yönelmek, hem yöntem, hem de sonucu itibariyle büyük hatadır. Vatanı ve milleti böldürmemek ve güvenliğimizi sağlamak maksadıyla, bugüne kadar yapılanları, katlanılan fedakârlıkları, çekilen cefaları görmezden gelmek, üstüne üstlük bir de algı operasyonuyla toplumu yanıltarak kendini haklı göstermek asla kabul görmez.
Bölücülerin çözüm sürecinden anladıkları, ana dilde eğitim, anayasanın değişmez maddelerinin değişimiyle ülkenin ve milletin bölünmesi, Türklüğün yok sayılması, demokratik özerklik adı altında otonom bir idare, kendi güvenlik gücü, Öcalan’ın serbest bırakılarak hapishaneden değil, açıktan ve doğrudan siyaset yapması, PKK’nın ve teröristlerinin siyasette ve sosyal yaşamda legalleşerek yer alması için arka arkaya adımlar atılmasıdır. Bunun sonu da bölünme ve “Büyük Kürdistan”ın kuzey parçasını oluşturmaktır. Bunların sağlanabilmesi için silahlı terör örgütünün varlığı, yaptırımı ve baskısıyla, siyasi alanda mesafe kaydetmek ve devletle de doğrudan müzakere yapmaktır.
Yönetimin, işin başından itibaren bunu anlayamaması düşünülemez. Ancak yönetimin, mutlaka sonuca ulaşılacağını söylemesi, bu isteklerin karşılanacağı anlamını taşımaktadır. Bu durumda, seçim yaklaştıkça milliyetçi bir tavır sergilemesi inandırıcı değildir. Bir ayağı dağda bir ayağı ovada siyaset yapılamayacağı yeni mi anlaşılmıştır?
Belirli kesimlere şirin görünmek amacıyla Kürtçülüğün övülmesi, PKK’nın da içinde olduğu Kobani’ye selam gönderilmesi, hatta Kürtçe öğrenmeye başlanacağının dahi ifade edilmesi, oy almak ve iktidarı devam ettirmek için neler yapılabileceğini açıkça göstermektedir. Türklüğü yok sayan, ifade etmekten ısrarla kaçınan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak dahi Türk olmayı ağzına alamayan, birçok alanda Türk ve T.C. yazılarını/söylemlerini ortadan kaldıran, Türkçe yerine Kürtçeyi öven ve Kürtçülüğü yüceltmek için her türlü davranışı sergileyen, milli bayramların kutlanmasına kısıtlama getiren bir anlayışın, Türk Milleti tarafından hâlâ kabul görmesi de anlaşılamamaktadır.
***
PKK gözdağı vermek için eylemlerine çeşitli şekilde devam etmektedir. Daha yeni, biri uzman onbaşı olmak üzere iki kişiyi kaçırmıştır. KCK etkisini sürdürmektedir. Bölücü siyaset yapan parti, KCK ve PKK’nın yaptıklarından habersiz, sorumsuz veya sanki bir ilişkisi yokmuş gibi hareket etmektedir. İktidar, daha önceki oyunu kaptırmamak için bir taraftan milliyetçi tutum sergilemekte, diğer taraftan da dindar Kürtlerin oyu için de din faktörünü öne çıkarmaktadır. Ümmet anlayışına sarılmakta, ümmet-millet karmaşasını yaratarak kafaları karıştırmaya çalışmaktadır.
Çözümden ne beklendiğini artık herkesin anlaması gerekir. Çok geç de olsa, oldukça fazla tahribat da yaratsa bu maceraya son verilmelidir. İktidar için önemli olanın, ne olursa olsun iktidarını devam ettirmek olduğu bilinmektedir. Bölücü siyaset yapanların ne istediği de açıktır. Ancak ana muhalefetin ne yapacağı anlaşılamamaktadır. Geleceğe; bütünlüğünü kaybetmiş, bölünmüş bir Türkiye değil, aldığımız gibi bir Türkiye bırakmanın, boynumuzun borcu olduğu unutulmamalıdır.