Coğrafyanın hafızası ve Yazıcıoğlu

Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, bir sohbetimizde “coğrafyanın hafızası”ndan bahsetmişti. Ona göre sadece Türk Milleti’nin değil, içinde bulunduğumuz coğrafyanın hafızası da kaybolmuştu, ama bir ümit vardı.
Bir de Gumilev’in biyosfer teorisi vardır. Gumilev, etnosların yükselişini ve çöküşünü biyosferdeki değişimlere bağlıyor, enerji direniş seviyesini koruyabilen etnosların, varlıklarını sürdürebileceklerini belirtiyordu.
Yazıcıoğlu, Türk Milleti’nin direnç gücünün, sağlam iradeye sahip önemli temsilcilerinden biriydi. Daha delikanlıyken, bizim Fahrettin Öztoprak’ın Şarkışla’da koluna girip, Ülkü Ocakları’na götürdüğü günden beri Türk Milleti’nin tarihi sorumluluğunu omuzlarında hissederek yürüyen neslin önüne geçti, bayraktarı oldu.

***

Bizim, sadece Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili değil bütün ülkücülerle ilgili genel tespitimiz de zaten onların Türk Milleti’nin direnç gücü olduğu yönündedir. Bu tespiti Gumilev’in bilimsel teorisi ile izah eden de zaten biziz.
Dolayısıyla, bize 2004 yılında, kendi faaliyetlerini nasıl değerlendirdiğimizi soran devlet yetkililerine de siyasi partilerin veya sivil toplum kuruluşlarının yapması gereken işlere askerlerin el atmasının yanlış olduğunu söyledik. Hatta Tevhidi Tedrisat Yasası’nın yıldönümü vesilesiyle 3 Mart 2004 günü Ankara Ticaret Odası’nda yapılan toplantı hakkında değerlendirmemiz sorulduğunda “berbat” dedik. “Çünkü, topluma milli mesaj vererek güven kazanmak isteyenler, meselâ, üniversite kapısında başörtülü kızlara ikna odası kurmuş bir kişiyi konuşmacı seçerse, o milli mesajı zayıflatırlar” dedik. “Bunlar askerlerin değil, siyasi partilerin, özellikle MHP’nin, milliyetçi kuruluşların görevidir” dedik. Yine, “Sabetay oldukları bilinen kişilerle milli mesaj verirseniz, şüpheleri kendi üzerinize çekersiniz” dedik. Ve, OYAK gibi kuruluşların, 2003-2004 sürecinde, bölücülerin sesi olan televizyon kanallarını finanse ederken, milli nitelikteki yayınlara tek bir reklam vermediğini hatırlattık. Bunları zaten bu köşede de kimse sormadan yazmıştık.
Türk Milleti’nin enerji direniş seviyesini temsil eden ülkücülerin pasifize edilmemesi gerektiğini, ülkücüler susarsa bölücülerin cesaret kazanacağını, Türkiye’nin bölünme sürecine gireceğini, ülkücülerin kendilerini yönetenler tarafından pasifize edilmesinin, Türkiye’nin direnç mekanizmasının kırılması anlamında “tehlikeli” bir plânın parçası olduğunu söyledik.
Bunları da bu köşede yazmıştık. Haklı çıkmadık mı?
İddianameden anlaşılıyor ki MHP tabanı ve ülkücüler üzerinde, kendi amaçlarına dönük olarak “kullanma” veya “örgütlenme” gibi niyeti olanlar, sözlerimizi, bizim insan haysiyetiyle bağdaştıramadığımız bu kavramlarla özetlerken, kendi düşüncelerini bize mal etmek istemiş. Bizimle ilgili ses kayıtları varsa, ağzımızdan ne çıkmışsa olduğu gibi yayımlansın. O zaman görülecektir ki, bizim fikrimiz de zikrimiz de birdir.

***

Yazıcıoğlu, Sivas’ın sevgilisiydi. Çünkü Sivaslılar onu yakından tanıyor, yüreğindeki millet sevgisini hissediyordu. Bu coğrafyanın çocuğu olarak, ömür boyunca üzerine düşeni yapmaya çalıştı. Artık Göksun dağlarında 40’lara mı karıştı, kurtlara mı karıştı bilemiyoruz, ama helikopter kazası, hepimizi derinden üzdü. Çünkü o, coğrafyamızın ve milletimizin hafızasını da temsil ediyordu.

Yazarın Diğer Yazıları