Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Çin-Rusya yakınlaşması ve Ukrayna

Çin ve Rusya yakın tarih boyunca birkaç sınır çatışması hariç, askerî bir çatışma içinde olmamışlardır. Her iki ülke de, bölgedeki sınır çatışmalarını önlemek amacıyla, daha sonra çapı daha da genişleyen ve birçok alanda işbirliği örgütüne dönüşen Şangay İşbirliği Örgütü’nü de kuran başat ülkeler konumundadır. Ayrıca iki ülke de 2006 yılında kurulan BRICS olarak adlandırılan ve genişleme temayülü gösteren alternatif bir ekonomik işbirliği örgütünün de önemli iki kurucu üyesidir.

Ancak iki ülkenin de birbirinden farklı stratejiler izlediği bir gerçektir.

Rusya’nın stratejisi

Rusya, eski Sovyetler Birliğini “Rusya” olarak yeniden tesis etmek, bölgesinde, Orta Asya’da ve Asya Pasifik’te etkin olan, imparatorluk çağrışımı yapan bir ülke hedefine ulaşmak istemektedir. Ancak uzun bir süre, ABD’nin hâkim olduğu tek kutuplu dünya düzeni içinde bunu gerçekleştirmenin mümkün olamayacağını görmüş ve dünya çok kutuplu bir düzene doğru evirilmeye başlamışken, ABD’nin yeniden tek kutuplu dünya düzeni kurma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.

Çin’in stratejisi

Çin de, bölgesinde, Orta Asya’da ve Asya Pasifik’te sözü geçen güçlü bir devlet olma peşindedir. Ancak bunu askeri çatışmalarla değil, uluslararası sistemde “barışçıl yükseliş” politikası adını verdiği bir siyasetle gerçekleştirmek istemektedir. Bu politikada temel argüman, çatışmadan uzak kalarak, ancak güçlü bir askeri yapıyla da kendisine karşı oluşabilecek tehditleri caydırarak önlemek, ekonomik kalkınma, teknolojik ilerleme ve ticaretle bunu başarmaktır. Pekin yönetimi barışçıl yükselişini vurgulamak amacıyla da Afrika ülkeleriyle olan iş birliğini ve karşılıklı kazanç anlayışına dayanan ilişkilerini örnek göstermektedir. Rusya’nın da Afrika’da, karşılıklı anlayışa dayanan bir ilişki için, çaba sarf ettiği de görülmektedir.

Ortak tehdide karşı birlikte görünmek

Temelde iki ülke birbirine düşman değildir. Ancak her iki ülke de bölgesel ve küresel alanda etkin olmak istediğinden yıllardır birbirleriyle rekabet içindedir. Rekabetleri günümüzde de devam etmekle beraber bunu, ortak tehdide karşı işbirliği yapabilmek için, kendi ana stratejilerinin zarar görmeyeceği kadar karşılıklı olarak minimuma indirmiş durumdadırlar.

Ortak tehdit, ABD ve kendi stratejisine alet ettiği NATO’dur. ABD’nin son yıllardaki stratejisi, Büyük Ortadoğu Projesini de aksatmadan ağırlık merkezini Asya-Pasifik bölgesine kaydırıp, bu bölgelerde de kontrol sağlayarak tek kutuplu dünya düzenini ABD önderliğinde yeniden tesis etmektir. Bu amaçla Çin’i çevrelemek ve Rusya’yı sıkıştırmaktır.

ABD, Asya Pasifik bölgesinde; kuzeyden güneye Güney Kore, Japonya, Tayvan, Filipinler, Avustralya, Yeni Zelanda üzerinden bir çevreleme peşindedir. Bu amaçla İngiltere’nin de (Büyük Britanya) dâhil olduğu ittifaklar yapmakta ve bunu genişletmeye çalışmaktadır. Güneyden de Malezya ve Hindistan’ı kendi yanına çekme gayreti içinde olup, Hint-Pasifik bölgesi de bu kapsamdadır.

ABD’nin stratejisi Rusya’yı, NATO’yu genişleterek Doğu Avrupa’dan sıkıştırmaktır. Ukrayna savaşına sebep olup, Ukrayna’ya her türlü desteği vererek ve yaptırımlarla da bunaltarak zayıflatıp etkisizleştirme stratejisi uygulamaktadır. Montrö’yü esneterek Karadeniz’de de etkinlik sağlayıp güneyden de sıkıştırmaya çalışmaktadır. Bulgaristan ve Romanya’nın NATO’ya girmesi ona avantaj sağlamıştır. NATO’ya Gürcistan’ı da dâhil edip, bu sıkıştırmayı destekleme arzusundadır.

ABD’nin Yunanistan Dedeağaç’ta kurduğu ve geliştirdiği üs ve Ege’deki üslerini geliştirmesi de aynı amaç içindir. Yunanistan’daki üslerin, Türkiye için de sıkıntı yaratabileceği değerlendirmelidir.

Bu ortam içinde hem Çin, hem de Rusya, ortak tehdide karşı iş birliği yapma ihtiyacını duymuşlardır. Buna bir ittifak demek mümkün değildir. Ancak her iki ülke de tek kutuplu dünya düzenine karşı, kendilerinin de olduğu çok kutuplu bir dünya düzenini savunmak durumundadır. ABD’ye karşı “birlikten güç doğar” düşüncesiyle hareket etmektedirler. Rusya kadar olmasa da, Çin de ABD yaptırımlarına maruz kalmaktadır. Çin, yaptırımlar dolayısıyla zorda kalan Rusya’yı ekonomik ve ticari açıdan desteklemekte, enerji ihtiyacının önemli bir kısmını da Rusya’dan sağlamaktadır. Askerî alanda ihtiyacı olduğu malzeme ve sistemler üzerinden de yardımcı olmaktadır. Özetle Çin, uluslararası siyasette ABD’yi dengeleyebileceği her türlü aktörü ve krizi bir fırsat olarak değerlendirmekte, Rusya-Ukrayna savaşında Rusya’ya karşı cephe alan ve ambargolar uygulayan devletlere rağmen Rusya ile iş birliğini geliştirmektedir. Bu iş birliğinde Çin’in Rusya’ya oranla daha avantajlı durumda olduğunu söylemek mümkündür.

Ukrayna savaşındaki tutumlar

Çin Ukrayna savaşında, ana tehdide karşı ortak tutumlarına uygun olarak Rusya’yı desteklemekle birlikte, açıktan ABD ve AB’ye karşı bir tavır göstermemek için, BM Güvenlik Konseyi’nin “Ukrayna krizini sona erdirme” kararına çekimser oy vermiştir. Bunda, benzer bir sorunu Tayvan üzerinden yaşamak istememesinin rolü de vardır. Ukrayna konusunda, uluslararası hukuk ve kamuoyu açısından ileride kendisini sıkıntıya düşürebilecek her türlü eylemden kaçınmaya dikkat etmekte, diğer taraftan da Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk çabasını sürdürmektedir.

Türkiye’nin durumu

Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşında dengeli ve barışçıl bir politika uygulamaktadır. Bu dengede, Rusya’yı gücendirmeden Ukrayna’ya askerî malzeme sattığı, Rusya’ya uygulanan yaptırımlara bir taraftan uyarken, diğer taraftan da uygulanan yaptırımlar nedeniyle Rusya’nın zora düşmemesi için, ABD’nin itirazlarına rağmen, ona bazı kolaylıklar sağladığı görülmektedir.

Türkiye’nin Montrö’nün uygulanmasında gösterdiği hassasiyet de, kendi bekası, Rusya’nın güvenliği, en önemlisi de Karadeniz’deki istikrarın bozulmayarak barışçıl bir deniz olma durumunu muhafazası açısından dikkate değerdir.

Bu arada Türkiye’nin, İsviçre’de düzenlenmesi planlanan Ukrayna Barış Konferansı’nın, Rusya’nın katılımı olmadığı takdirde bir anlam ifade etmeyeceğini açıklaması da önem arz etmektedir.

Bir Türk dışişleri yetkilisi Rus basını TASS’a verdiği demeçte Ukrayna’nın; Rusya’yla doğrudan görüşmesinin imkânsız olduğunu iddia ederek tüm Batı’yı kendi “barış formülünü” benimsemesi için İsviçre’ye davet etmekle hata ettiğini söylemiş ve İstanbul’da gerçekleşen, barışın yolunu açan görüşmeleri ve tahıl transferlerini görmezden gelerek, başta konuşulması gereken ülkenin Rusya olması gerektiğini anlayamadığını ifade etmiştir. Tüm girişimlerin ve konferansların, Rusya olmadan anlamsız olduğunu sözlerine ilave etmiştir.

***

Türkiye de Batı İttifakı içinde yer almakla birlikte, bir askerî ittifak olmayan, çok yönlü bir iş birliği örgütü olan ŞANGAY’da Diyalog Ortağıdır. Rusya ve Çin ile ilişkilerini, dengeli ve olumlu bir şekilde devam ettirme çabasındadır. “Çok Kutuplu Dünya Düzeni”, her iki ülkeyle de ortak yanıdır. Türkiye’nin, Ulu Önder Atatürk’ün işaret ettiği “Bağımsızlık benim karakterimdir” düsturundan sapmadan, çıkarları, bekası ve güvenliği gereği denge politikası uygulamasını zorunlu kılmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları