Çileli başlangıç, onurlu bitiş

Yaşar Kemal doğumunun 100’üncü yılı dolayısıyla çeşitli etkinliklerle sevgi ve saygıyla anılıyor.

Bu vesileyle, Alpay Kabacalı’nın “Bir Destan Rüzgarı-Fotoğraflarla Yaşar Kemal’in Hayatı” ve Nebil Özgentürk’ün “Bir Yudum İnsan” eserlerinden yararlanarak 2015’te kaybettiğimiz değerli yazarın yaşamından bazı çarpıcı enstantaneler sunmak istiyorum:

-Henüz 3.5 yaşındaydı. Kurban kesmekte olan amcasını seyrediyordu. Bir anda kurban ürktü ve amcanın elindeki bıçağı kaydırdı. O bıçak geldi sağ gözüne saplandı. Kanlar içinde hastaneye kaldırıldı. Orada yapılan müdahale ile hayatı kurtuldu ama sağ gözü bir daha görmemek üzere kapandı.

-4.5 yaşındayken babası ile camide namaz kılıyordu. Arkadan bir genç yaklaştı ve elindeki koca bıçağı babasının vücuduna rastgele saplamaya başladı. Çok sevdiği babası kanlar içinde yere yığılıp can verdi. Yaşadığı büyük bir travmaydı, bir an nefes alamadı, kalbi duracak gibi oldu. Çevredekiler onu olay yerinden uzaklaştırdı. Dili tutulmuştu. Günler sonra konuştu ama artık kekemeydi. 12 yaşına kadar kekeme kaldı. O travmanın etkisini hayatı boyunca düzensiz kalp çarpıntıları olarak yaşadı.

-20’li yaşlarındaydı. Bazı dergilerde yayımlanan hikâyeleri nedeniyle adı “Komünist kör Yaşar”a çıkmıştı. Bir hikâyesi nedeniyle yargılandı, tutuklanıp Kadirli Cezaevi’ne konuldu. Bunu duyan radikal milliyetçi bir grup cezaevini bastı. Amaçları onu linç etmekti. Jandarma komutanı sağduyulu biriydi. Baskıncıları, “O Komünisti ağır ceza mahkemesinde yargılanmak üzere Kozan’a gönderdik” diyerek yatıştırdı. Yoksa feci şekilde öldürülecekti.

-Linçten kurtulmasından bir hafta sonra jandarmalar tarafından Kozan’a götürüldü. O sırada bir söylenti çıkmıştı. Yolda jandarmalar onu vuracaklar, kaçarken öldürüldüğünü söyleyeceklerdi. Herkes buna inanmıştı. Çünkü eşkıya Yozcu böyle öldürülmüştü. Hayatını belki de Kozan’a nakledileceğini duyan annesi ve akrabalarının Kadirli’ye gelip onu götüren jandarmaların peşinden gitmeleri kurtardı.

-Kozan Cezaevi’ne götürüldüğü günün gecesi falakaya yatırıldı, ağır işkenceler gördü. Ayakları parçalanmıştı. Daha sonra konulduğu koğuşta yanına yaklaşan eşkıya Hilmi, “Buraya katillikten düşseydin mesele yoktu ama komünistlikten düştün. Şimdi beni bekle!” dedi. Ve bir gece eşkıya Hilmi tarafından bıçaklandı. Bünyesi güçlü olduğu için ölümden döndü.

-Delikanlılık yıllarında Çukurova’nın neredeyse tüm köylerini dolaşmış, ağıtlar derlemişti. Bu ağıtlar, hikâyelerinde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle evini basan jandarmalar tarafından alınıp götürüldü ve karakolun sobasında yakıldı. “Ağıtlar” isimli bir kitabı var ama bu eksik biçimde derlediği bir avuç ağıttan başka bir şey değil.

-“Demir Çarık” isimli taslak halindeki romanına da bir başka jandarma baskınında el konuldu ve onun izine de bir daha rastlanmadı.

-Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu dolaşıp röportajlar yapması için Cumhuriyet gazetesinden bin 500 lira avans verilmişti. Bu para kendine göre adeta bir servetti. Doğruca Gülhane Parkı’na gitti ve paranın bir bölümünü İstanbul’a geldiği zaman günlerce parkta beraber gecelediği bimekân arkadaşlarına dağıttı. Arkadaşları buna çok şaşırmışlardı, “Oğlum şimdi aynasızlar gelir” dediler, “Çabuk kaç, izini kaybettir!” Kendilerine dağıtılan paranın soygunla elde edildiğini sanmışlardı.

-Sonraki yıllarda yazdığı birbirinden güzel romanlarla, hikâyelerle ülkenin en önemli yazarlarından biri oldu. Eserleri birçok dile çevrildi. Gittiği her yerde büyük saygı ve sevgi gördü.

Yazarın Diğer Yazıları