CIA’nın iradesi mi milletin iradesi mi?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CIA Başkanı çuvalcı Petraeus ile görüştü. Görüşmeye Petraeus’la birlikte ABD’nin iletişim istihbaratından da sorumlu kurumu olan NSA’nın Başkanı James Clapper da katıldı!
ABD Büyükelçiliği, görüşmelerde “Bölgenin en acil sorunları konusunda önümüzdeki aylarda daha yakın ve daha verimli bir işbirliğinin yapılmasının öngörüldüğünü” bildirdi.
MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, “AKP iktidarı, milletin temsilcisi gibi değil de BOP eş başkanı gibi davranıyor. Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenler büyük bir projeye uygun adımlar atmaya devam ediyor” derken CHP İstanbul milletvekili Ali Özgündüz o projeyi şöyle açıkladı:
“ABD, Suriye’ye Türk askerinin, Mehmetçiğin girmesini, orada Müslüman’ın birbiriyle çatışmasını ve ardından İran’la Türkiye’nin çatışmasını ve sonuçta bölgede Büyük Kürdistan’ın kurulmasını, özünde de Müslüman İsrail’in doğmasını istiyor. İsrail, Kürdistan ve Ermenistan, Batı’nın desteğini alan üçlü koalisyon gücü ve bölgenin en büyük devleti olacaktır. Proje budur. Türkiye, İran, Irak ve Suriye de bölünmüş, kolu kanadı kırılmış bir halde emperyalistlerin uydusu olacak.”
Diğer taraftan, Türkiye ve ABD’nin Konya’da yaptığı ortak hava tatbikatı “Suriye’de uçuşa yasak bölge oluşturma provası” olarak değerlendirildi. Yumurtalık üzerinde de aniden artan F-16 hareketliliği yaşandı.
***
Peki neden böyle oluyor? Yani Türkiye’yi yönetenler, neden ABD’nin her talebini harfiyen yerine getiriyor. Üstelik bu taleplerin yerine getirilmesi Türkiye’nin intihar etmesi demek..
Bülent Esinoğlu, “Böyle dönemlerde, emperyalizm ile bütünleşen kadroların ulus devlet içindeki iktidarları zora düşmüştür.Kapitalizm bu dönemleri atlatmak, yeniden rızaya dönük sömürüye geçebilmek için, içerideki işbirlikçiler vasıtasıyla, faşizmi değişik şiddetlerde uygular.
Türk halkının, Suriye ve İran’a karşı savaş taleplerine karşı olması, işbirlikçiler ile ana tekeller arasında krize sebep olmaktadır.
Bu durum da, şiddet uzmanı CIA ile daha sık görüşme ihtiyacını doğuruyor” yorumunu yapıyor.
Orhan Özkaya ise “Dünyanın zenginliklerini kendi ülkesine transfer ederek yatıştırılmış, baskılanmış bir toplum düzeni sürdürülemez. Kapitalist-emperyalist sistem, üretimi öne çıkarmak yerine, paradan para kazanmayı ve borsa adını verdiği kumarhane,-mafya ekonomisini bilgisayar tuşlarına bağlayarak, dünyada dolaşan para, mal ve hizmetleri kasasına toplamayı tercih etmektedir. Ancak ortada duran en önemli gerçek; kendi yıkılışlarının icat ettikleri terörle, bölgesel savaşlarla gizlenmesi.. ABD, toplam 100 trilyon dolarlık borcuyla Yunanistan’dan da kötü durumda. Ekonomik veriler, Türkiye için de yakın bir gelecekte, iflâsını ilân etmek üzere olan Yunanistan’dan daha kötü sinyaller veriyor” diyor..
***
Toparlarsak, Türkiye’yi yönetenler, kendi meşruiyetlerini milletin iradesine değil, CIA’nın iradesine bağlamak zorunda kalmıştır. İşte bu sebeple meşruiyetlerini kaybettiklerini söylüyorum. Amerikan gücü arkalarında olduğu sürece bunun hesabının millet tarafından dahi sorulamayacağını düşünüyor ve bu sebeple pervasız hareket ediyorlar.
Bir okurum “Esasen, Türkiye’nin idaresi 2003’den bugüne, bir Kayyum Heyeti’ne devredilmiş vaziyettedir. Onlardan önceki piyonlar, emperyalistler tarafından kullanıldıktan sonra kendilerini çöplükte buldu. Kısacası Anadolu’yu Türk Milleti’nin hakimiyetinden koparmak istiyorlar. Hakemlerin satıldığı, tamamen şikeli bir maçta, yenilgiyi kabullenmemizi istiyorlar. Hayır, kabul etmiyoruz ve tam tekmil mücadeleye devam! Taaa ki hainler pes edip yenilgiyi kabul edene kadar... Türkiye’nin en kıymetli hazinesi petrolden ve bordan da kıymetli olan ‘su’dur. İşte bu suyu kuracakları yeni devlete teslim edecekler” diyor. Bunu söylerken de hemen hemen Ali Özgündüz’ün tarif ettiği devleti kastediyor.. Bizim “Büyük İsrail” dediğimiz devlet...
Bu topraklarda CIA’nın iradesi mi hakim olacak, Türk Milleti’nin iradesi mi? Buna, Türk gençliği karar verecek ama birbirine kırdırılma tuzaklarına düşerek değil, birleşerek, bütünleşerek...