CHP ve MHP, AKP-DTP'nin etnik tuzağına düşmeyecek!
Dünkü yazımda, terör örgütü başı Abdullah Öcalan’ın, “10 Şubat 1922 tarihinde Meclis’in gizli oturumlu 18 maddelik bir kararı var. Bu karar 64 red oyuna karşılık 373 kabul oyuyla kabul edilmiş bir yasadır” dediğini, buna dayanarak özerklik istediğini yazmıştım. Tabii iddiayı yazınca gerçeği de hatırlatmak gerekir.
Okurumuz C.Y. diyor ki, “TBMM Gizli Celse Zabıtları’na baktığımızda 9 Şubat 1922 tarihli oturum ’157. in’ikat’ ve 11 Şubat 1922 tarihli oturum ise ’158. in’ikat’ olarak geçmektedir. Başka deyişle, arada herhangi bir kayıp oturum yoktur. Üstelik, 10 Şubat 1922 tarihi Cuma gününe rast gelmektedir. O dönemde resmî tatil olması hasebiyle Cuma günleri oturum yapılmamaktaydı. Cuma günü yapıldığını görebildiğimiz çok az sayıdaki oturum, o dönem sürdürülen Kurtuluş Savaşı’ndan kaynaklanan olağanüstü sebeplerden kaynaklanır. Bir örnek vermek gerekirse, 5 Ağustos 1921 tarihli gizli oturum, ’Başkumandanlık ihdası ile bu vazifenin Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine tevcihi hakkında kanun teklifi’ gündemiyle gerçekleşmişti. Öcalan’ın bahsettiği yasanın kabul edildiğine veya uygulandığına dair en küçük bir işaret görünmemektedir.”
* * *
Aslında Abdullah Öcalan’ın da Ahmet Türk’ün de istediği, bu türde iddialar öne sürüp özerklik talebini canlı tutmaktır. AKP iktidarının, özellikle Tayyip Erdoğan’ın Türk Milleti kimliğini, bir etnik kimlik gibi gösterme çabaları, bu taleplere zemin oluşturmuştur.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ise “Etnik kimlik, herkesin sosyolojik, insani, hukuki bir temel konumudur ve buna herkes saygı gösterir ama bunu bir anayasal statüye kazandırmak, bir ayrışmanın çıkış noktası haline getirmek, bütünden bir etnik kimliği ayrıştırmaya doğru birtakım gayretlerle müzakereler yapmak, anlaşmalar gerçekleştirmek bizi bu günlere getiren, ülkemizin, toplumumuzun, Anayasamızın, devletimizin temel siyasi ilkelerini sarsmasına yol açmamalıdır. Bu konuda ciddi bir özen gösterilmesine ihtiyaç vardır. Bu olacak mıdır, olmayacak mıdır bilmiyoruz. Bu, yapay, temelsiz ve gerçekleştirilmesi olanaksız bekleyişler yaratan bu siyasi sürecin dışında birilerinin kalmasında ülkenin yararı vardır” dedi.
Peki süreç içinde yapılmak istenen nedir? Onu da Baykal açıklıyor:
“Şimdi biz bir insanın etnik kimliğinden yola çıkarak onu gelecekte Türk milletinin parçası olmaktan çıkaracak bir istikamete yönlendirmeye başlarsak yanlış yaparız. ’Etnik kimliklere, anayasal statüler kazandıracak, devleti etnik kimlikleri temel alan bir anlayışla çalışır hale dönüştürecek adımlar atılıversin, bu demokrasinin gereğidir’ diyorlar. Şimdi talep bu, ’Bu olmazsa kan akıyor. Kan akmasını önlemek için bunu şimdi yapalım’ diyorlar. Bunun sonu iyi değildir. Bunu anlatmaya çalışıyoruz.”
* * *
Demek ki Baykal, “süreç tuzağı” nı görmüştür. Geçmişte Osmaniye’de gürledikten bir gün sonra Öcalan’ın idam dosyasının Meclis’e gönderilmemesine onay veren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, biz şüpheyle karşılasak da bu konuda sert çıkışlar yaptığına göre AKP-DTP koalisyonu, Türkiye’yi etnik çözülmeye doğru götüremeyecektir. Gerçi, bu konu devletin güvenliği ile ilgilidir, rejim meselesidir, TSK’nın koruma ve kollama görevi kapsamındadır ama, burada önemli olan “milletin azmi ve kararı” dır.
Türk Milleti, bu iradesini en kısa zamanda, her türlü demokratik vasıtayla ortaya koymalıdır!
Bütün bunlara rağmen, Türk Milleti’nin, hükümranlık hakları tehlikeye girerse, o zaman kimse demokrasiden söz etmesin! Demokrasi, hep Türk’ün aleyhine mi çalışır?