Çevremizdeki olaylar ve Türkiye
Cevremizde ve ilgi alanımızda cereyan eden olaylar, ülkemizi hayati derecede etkileyecek düzeyde olup, bu konularda yapılan ve yapılabilecek politik hatalar, bizi geri dönülmesi mümkün olmayan sorunlar içine sürükleyebilecektir. Dış kaynaklı meselelere ilaveten içerideki politik çekişmeler de dikkatimizi dağıtmakta ve sorunların üstesinden gelebilme gücümüzün zayıflamasına neden olmaktadır. İçinde bulunduğumuz durumun ciddiyetini dikkate sunmakta yarar görülmektedir.
***
1) Ukrayna’da, halkın önemli bir çoğunluğunun isteği olan AB ile ortaklık anlaşmasını imzalamayan otoriter yönetime ve onun lideri konumundaki diktatör devlet başkanına karşı muhalif hareket başlamıştır. Ukrayna, Rusya’yla Batı’nın rekabet alanı haline gelmiş, her iki taraf da etkin olma mücadelesi içine girmişlerdir. Muhalefet, Batı’nın politik desteğiyle duruma hâkim olmuş, ancak ülke, oldukça fazla can, mal ve ekonomik kayıplara uğramıştır. Bölünme tehlikesi baş göstermiştir. Rusya’nın Ukrayna üzerindeki etkinliğini kaybetme endişesi, ortaya güvenlik sorunu da çıkarmıştır.
Ukrayna’daki olayların, çoğulcu demokrasiden uzaklaşıldığında, iktidarı kaybetmemek için baskıcı politikalar uygulandığında ve iktidardakilerin şahsi menfaat peşine düştüğünde, ülkenin bir kaos içine sürüklenebileceğini göstermesi açısından ders alınabilecek nitelikte olduğu değerlendirilmektedir.
2) Ermenistan ve Ermeni Diasporası, sözde Ermeni soykırımının 100. yıl etkinlikleri için hazırlıklar yapmaktadır. Esas itibariyle Ermeni soykırımı değil, bir Türk soykırımı sayılabilecek haklı durumumuzun, uluslararası boyutta anlatılamamasının sıkıntısı yaşanmaktadır. Ermenilerin Hocalı’da yaptıkları katliam/soykırım yeteri kadar işlenilememekte, anlatılamamaktadır.
Olumsuz propaganda ve yaptırımlara en azından karşı koyabilmek için, yoğun bir faaliyet içine girilmesi gerekli, hatta zaruri görülmektedir. Talat Paşa Komitesi’nin etkinliği örnek alınmalı ve desteklenmelidir.
3) Irak’ın kuzeyindeki yönetim, devlet statüsünde kabul edilip enerji anlaşması yapılmıştır. Bunun uygulamaya konması, Irak yönetimiyle ilişkilerimizi zedelemiş, Irak’ın kuzeyindeki yönetimin statüsünü yükselterek var olan tehdidi artırmış, bu durum uluslararası ortamda itibarımızı zayıflatmıştır.
Bölgede Kürt birliğini sağlama çabası içinde olan, ideali sözde Büyük Kürdistan ve onun liderliğini yapma düşüncesindeki bir yerel yönetimle doğrudan böyle bir anlaşma yapılması hatadır. Ekonomik menfaat elde etmek tabii ki önemlidir. Ancak bu durum, bütünlüğümüzü ve güvenliğimizi olumsuz etkilememelidir.
4) Suriye’de, Esat’ın çabuk düşeceği ve gelecekteki yönetime yatırım yapma düşüncesiyle hemen muhaliflerden yana tavır almak, yapılan yardım ve verilen desteğin yanlış istikamete gitmesini önleyememek, Türkiye’ye itibar kaybettirmiş ve güven duygularını zedelemiştir. Bu konuda ısrar edilmemeli, geri adı atılmalıdır. Suriye kuzeyindeki oluşumların üzerine gidilmelidir. Bu da bir bütünlük ve güvenlik meselesidir.
5) Kıbrıs konusunda, birinciyi ucuz atlattığımız ikinci bir Annan Planı benzeriyle karşı karşıya kalınmıştır. Bölgede çıkan doğal gaz nedeniyle Batı tarafından, Kıbrıs’ta ortak bir devlet çerçevesinde anlaşma sağlanması için Türkiye’ye ve KKTC’ye baskı yapılmıştır. Bu konu son derece endişe vericidir. İki egemen devletli çözümden vazgeçilmemeli, mevcut durumdan taviz verilmemelidir. Referandum çıkmazına yeniden girilmemelidir.
6) Ülkede, çözüm sürecinin de verdiği cesaretle, bölücü/Kürtçü faaliyetler, söylemler, tehditler ve devlete meydan okumalar tahammül sınırlarını aşmış durumdadır.
7) Bütün bunlar cereyan ederken Türkiye’deki HSYK, İnternet, MİT kanun ve düzenlemelerinin AB kriterlerine ve demokrasiye aykırılığından ötürü, AB’nin Türkiye’yle üyelik müzakerelerini askıya alabileceği konuşulmaya başlanmıştır.
***
Çevremizde ve ilgi alanımızda bunlar olurken, ortaya çıkan yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları karşısında demokrasi ve hukuka uygun sağlıklı bir tutum sergilenememektedir.
İddialar için demokrasinin ve hukukun gereği yapılmalıdır. Yönetimin, devlet gücünün ağırlık merkezini kendini korumaktan, ülke menfaatlerini korumaya yönlendirmesinin uygun olacağı ve bunun esas sorunlar için gerekli güç kaybını önleyeceği değerlendirilmektedir.