Cenazemiz emin ellerde!

Sonuçları itibariyle, devleti yönetenlerin "beka" ile özdeşleştirmelerine yol açacak kadar kritik seçime 11 gün kaldı; siyasi partilerden, liderlerden, adaylardan çok "medya"yı konuşuyoruz.

Seçmen algısı "seçim kampanyaları"yla değil "medya yalanları"yla şekillendirilmeye çalışılıyor.

Ülkenin en büyük, en köklü, en yaygın, -kime göre, neye göre tartışılır tabii- en güçlü basın yayın kuruluşları gün geçmiyor ki bir iftiraya, bir haysiyet celladıyla röportaja, bir itibarsızlaştırıcı montaja, bir karalayıcı kurguya imza atmasın…

Düzmece olduğu, çarpıtma olduğu, uydurma olduğu alenen ortada olan "haber(!)"ler, düzmece olduğu, çarpıtma olduğu, uydurma olduğu bilinmesine, bildirilmesine, tescillenmesine rağmen yayınlanmaya devam ediliyor.

Hiç kimsenin üzerine düşeni layığıyla yapmadığı bir ortamda sormanın kıymeti harbiyesi veyahut manası var mı bilmiyorum ama sormadan da edemiyorum:

Her gün bir gazete köşesinden, bir televizyon ekranından gazeteciliği hedef alan katliam çağrıları yapılır ve gazeteciler "imdat" çığlıkları atarken, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ne yapıyor?

Bilen, duyan, gören var mı?

***

Tüzüğüne göre, "Gazete, dergi, radyo, televizyon gibi yazılı, işitsel, görsel ve elektronik iletişim ve internet alanlarını kapsayan gazetecilik mesleğini; mesleğin geleneklerini, ahlak ilkelerini korumak" üzere yapılanan Cemiyet, gazetelerin gazetelerin intihar eylemlerini önlemek için ne yapıyor?

Tüzüğüne göre, "Herkesin bilgi edinme, halkın doğru haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkını, iletişim, düşünce açıklama, eleştiri ve yorum hakkı ile ifade ve basın özgürlüğünü savunmak"tan sorumlu Cemiyet, haberin doğrusunun maruz kaldığı ambargoyu delmek için ne yapıyor?

Çoğu şeye yetmiyor olabilir -kimin yetebiliyor mevcut halde- ve fakat, niye gazetecilik maskesiyle tetikçilik yapanları "gazeteci" kabul etmediklerini haykırmıyor ve üyeleri arasında varsa mesela niye böylelerini üyelikten çıkarmıyor?

Gidişi bugün için durduramayacak bile olsa, niye, tarihe bir duruş beyanı olarak kaydedilecek benzeri sembolik adımları atmaktan geri duruyor?

Velhasıl, TGC, gazetecilik mesleğini, anma, kutlama ve başsağlığı mesajları yayımlayarak mı kurtarmayı planlıyor?

Çok nankörüm galiba ben de;

En azından, sayelerinde cenazemiz güvende!

Gazeteciliği ölmekten kurtaracak bir mücadele veremiyor olsalar da, öldükten sonra artık var olmayan bir mesleğin cemiyeti olarak en dokunaklı başsağlığı mesajını yayınlayacaklarından şüphe duymuyor olacağız en azından kalemlerimiz kırıldığında…

Bu da bir şey; ya öldüğümüz gün ağlayanamız bile olmasa!

Sahada kazanılanı sandıkta kaybetmeyin yeter

YSK'ya gitme zahmetinde bile bulunmamakla birlikte hem 16 Nisan referandumunda, hem de 24 Haziran 'referandum sonucunu resmen sistemleştirme' seçiminde muhalefetin temel iddialarından biri "sonuçların sandıkların tamamı açılmadan/sayılmadan açıklanmış olması"ydı. Her iki seçimde de iktidarın "erken/peşin zafer ilanı" çok tartışılmıştı.

Hani "daha ne olabilir" diye soruyoruz ya korkuyla; en şiddetsiz, çatışmasız, kavgasız, gürültüsüz ve fakat etkili senaryolardan biri:

31 Mart gecesi de aynısı olursa ne olacak?

Millet İttifakı'nın almaya artık neredeyse "kesin" gözüyle baktığı büyükşehirlerde, mesela yarışın renginin iyice karardığı, üslubun da, metodun da hak ve hukuk tanımaz bir boyuta ulaştığı Ankara'da, daha gecenin ilk saatlerinde Mehmet Özhaseki'nin "kapanmayacak bir farkla önce" olduğu açıklanırsa Mansur Yavaş veya onu destekleyen siyasi partiler ne yapacak? Mansur Yavaş'ın yanında kim olacak, kim duracak? Ekranlarda, sandık başlarını, seçim kurullarını terk ettiren o "simülasyonlar" dönmeye başladığında, muhalefet "gerçek durumun yayınlananın tam tersi olduğunu" kime, nasıl ispatlayacak?

Bütün veriler ortaya koyuyor ki, Millet İttifakı "kazanmaya odaklandığı" yerlerde, sahada zaten çoktan kazandı, mesele sahada kazandığını sandıkta koruyup koruyamayacağı…

Dolayısıyla, sadece Millet İttifakı'nı oluşturanlar değil "neler olabileceğini" iliklerine kadar hisseden Saadet Partisi gibi bütün muhalefet partilerinin, önümüzdeki 11 günde vatana millete yapabilecekleri en büyük hizmet, bütün işlerini güçlerini bırakıp "sahada kazandıklarını sandıkta kaybettirmeyecek" bir formülün "uygulanmasını" garantilemek.

Yazarın Diğer Yazıları