Cemaatleşme!
Cemaatleşme deyince ilk akla gelen, dini cemaatler oluyor.
Ve bunların siyaset ile devlet içindeki uzantıları...
Ancak, ülkemizdeki cemaatleşme bununla sınırlı değil.
Hemen her alanda, en az dini cemaatler kadar yaygın bir cemaatleşme söz konusu.
Nedense bunlar hiç gündeme gelmiyor ve bu yüzden faaliyetlerini, amaçlarını gerçekleştirerek sürdürüyorlar.
“Medya cemaati”
Dün, öğleden önce bir haber kanalında eski bir genel yayın yönetmenini (GYY) izlerken düşündüm.
Bu eski ve ünlü GYY, morali bozuk biçimde konuşuyor, neredeyse kıvranıyordu.
Güya, topluma egemen olan hoşgörüsüzlük, hukuk dışılık, mahalle baskıları ve siyasi egemenlerin bireysel özgürlükler üzerindeki baskısından yakınıyordu!
Bilmesek, vaktiyle birlikte çalışmamış olsak ya da akıp giden yaşamdan kopuk olsak inanacaktık!
Oysa, kendisi bile, güçlü olduğu dönemlerde hem gazete içinde bir “iç cemaat”, hem de Babıâli’de “dış cemaat” oluşturmuştu.
Kendisine biat eden gazetecileri koruyup kolluyor, meslekle ilgisi olmayanları parlatmak için olmadık numaralar icat edip, uyguluyordu.
Şimdi çıkmış, haktan hukuktan ve özgürlüklerden söz ederek, ağlıyor.
Benden taraf ol, bitaraf olma!
Bu “medya cemaatleri” yalnızca adını anmadığım bu eski GYY’nin çevresinde değildi.
Bizim basın çevremizde, medyanın merkezi İstanbul’da çok yaygındır.
Gazetelerde yazan köşe yazarlarına, televizyonlarda program yapanlara dönüp bir bakınız.
Büyük bir çoğunluğu “kendi adamları” dır. (Değerli meslektaşlarımı muaf tutuyorum.)
Parayı (ya da pastayı) kendi aralarında paylaşmaktan, birlikte seyahat etmekten, birlikte aynı fıkralara gülmekten çok hoşlanırlar!
Onlar için “iyi gazetecilik” değil, “bizden gazeteci” olmak önemlidir.
Onlardan biri işinden olursa ağlarlar, onlardan biri gak derse manşet yaparlar, onlardan biri kitap yazarsa övgüler düzerler, birbirlerini yağlayıp ve zamanı gelince de ağlayıp dururlar.
Ama canını dişine takıp gazetecilik yapanlar onlar için “görülmemesi gereken” gazetecilerdir. Milyon dolar (şimdiki yeni TL ile 700-800 bin TL) almayan gazeteciler onların cemaatine giremez!.. Onlar bir kere atılır, cemaat dışındakiler bin kere. Ama bunu da görmezler.
Şimdi bu noktadan yine o eski GYY’ne gelelim.
Vaktiyle, bugün yakındıkları iktidarın ekmeğine yağ sürerler, patronun gözüne girip, post kapabilmek için “İktidarı en çok ben yağlarım. Patron bak, başbakana en yakın benim” diye birbirleri ile yarışa girerler.
Sonra da sıkıntıya girince, çıkıp, bizim gibi cemaat dışındaki gazeteciler için âdeta sözcü kesilmeye kalkarlar.
Çünkü, kendi yalnızlık labirentlerinde aradıkları manevi desteği, bu kez bizleri kandırarak bulacaklarına inanmak isterler.
Haydi başka kapıya. Ya da alışkın olduğunuz kapıya...
Bu “din dışı cemaatleşme” sadece medyada değil, diğer pek çok alanda da var. Reklam dünyasında, sanat dünyasında, iş dünyasında v.s.
Hepsi önemli birer incelemeyi ve hatta araştırılmayı hak ediyor doğrusu.
Orgeneraller Şahinkaya ve Bitlis..
Geçen yazımda, Turgut Özal’a yapıldığı iddia edilen Kartal Demirağ suikastına değinmiş ve ardından sözü Orgeneraller Tahsin Şahinkaya ile Eşref Bitlis’e getirmiştim.
Gazeteler manşet atıyor, televizyonlar “ilk biz konuştuk” diye caka satıyor.
Yalan ve eksik.
Habertürk Televizyonu “Şahinkaya’yı 30 yıl sonra ilk biz konuşturduk” dedi. Oysa, 1986 yılı yazında Şahinkaya ilk kez bana konuşmuş, bu Hürriyet Gazetesi’nde sürmanşet olmuş ve ben o haberle hem yılın gazetecisi ödülünü, hem de gazete içindeki en yüksek para ödülünü kazanmıştım.
Eşref Bitlis’in öldürülmesi konusunda ise, “Olay yeri savcısının ilk kez konuştuğunu” yazan gazeteler var.
Bu da yanlış.
Ceviz Kabuğu’nun sürekli izleyicileri, bu konuda benim kimleri nasıl konuşturduğumu, hangi bilgileri topluma sunduğumu arşivden bulabilirler.
DEĞİRMEN
Gerçeklerin cemaati olmaz...