Çelişkilerimiz aslında kimliğimiz midir?
Yoksa 'bizi biz yapan değerlerimiz' arasında çelişkilerimiz de mi var ne?
'Yanlış' bizden olunca derin bir sükûta bürünürken, o 'yanlış' eğer 'karşı'dan gelirse kıyameti koparacağız!.. Hep 'bizim haspa'ya yakışacacak her şey!..
'Çifte standart' pek çoğumuzun üzerinde 'partizan üniforması' gibi duruyor… İşin kötü tarafı, bu üniformayı giyen içine düştüğü çelişkinin ya farkında olmuyor veyahut da ona kutsallık atfediyor…
'Yanlış, kötü, batıl, suç' veya adına ne denirse densin bu fiil işleyenin kimliğine göre nitelik değiştirmez… 'Bizden' olunca meşrû hâle gelmez, gelemez… Oysa gerçek çok basit: 'Kötü' bizden gelirse 'kötü'dür… 'İyi' başkasından sâdır olursa da 'iyi'dir…
***
Kol kırılır yen içinde… Hayır…
Benim ya da bizim yanlışımız başkasının doğrusundan üstündür… Hayır…
Uzayan kol bizden olsun… Hayır…
Başkaları yerken iyiydi, biraz da bizimkiler yesin… Hayır…
'Ne yapıldığı'yla değil, 'kimin yaptığı'yla ilgilenmek ve ona göre tavır almak… Hayır…
Suçu ve cezayı o o suçu işleyene göre değerlendirmek… Hayır…
Yanlışta da olsa birlik iyidir… Kesinlikle hayır…
***
Kimdir bu çifte standardı 'partizan üniforması' gibi giyenler?
Meclis'te iletişim faturası abartının bile üzerinde çıkan bir CHP milletvekiline seslerini çıkarmayıp, dün Diyanet İşleri Başkanı'nın trilyonluk Mercedes'ine tavır koyanlar meselâ…
Tam tersi de söz konusu: Dün Diyanet İşleri Başkanı'na alınan trilyonluk Mercedes'i imanını savunur gibi savunup veya sessiz kalıp, bugün CHP'li milletvekilinin telefon faturasının üzerine atlayanlar da aynı kategoriye girer…
Çelişkilerimiz büyük kitleler için 'ruhun gıdası' olmuş ama o kitleler bundan habersiz!.. Yıllarca 'tek parti rejimi'ni aşağılıyorsunuz, sonra fırsatı ele geçirince o 'tek parti-tek adam rejimi'ni kendi ellerinizle inşa etmeye çalışıyorsunuz!.. Aradaki fark ne? Sizden olunca mübah!..
Sıkıntı 'tek parti rejimi' değil de o 'tek parti rejiminde söz sahibi' olanların kimliği miydi? Öyleyse kişiler değişince işler yoluna giriyor öyle mi?
Tek parti rejiminde partinin il başkanı aynı zamanda valiydi ve bu size onlarca yıl anlatabileceğiniz malzeme çıkarmıştı… Şimdi devletin rektörleri sizin için 'Var mısın?' klipleri çeviriyor ama problem yok!.. İşinize gelince yaşasın nepotizm!..
***
Kendinizden olan siyasetçi Bakara'yla makara yaparken ses çıkarmayıp, Batı'daki karikatür krizinde ya da benzer İslâm düşmanlığı örneklerinde gırtlakları yırtmak ne dramatik bir çelişki özeti değil mi? Ve şimdi Kâbe'de ortaya çıkıp 'din için, vatan için, bayrak için' utanmadan sıkılmadan 'evet' duaları yaptırmak!..
Hem 'vesayet rejimi'ni dilinize dolayacaksınız hem de Osmanoğulları hanedanından bir kadının "Bıktık bu parlementer rejimden" çıkışına alkış tutacaksınız!.. Oradan referanslar çıkaracaksınız!..
***
Kuralları kendimize uydurmak, tepkilerimizi 'bizden olan'a göre organize edip adâletten uzaklaşmak ve mutlak galip gelme duygusuyla ölçüleri yok saymak ne kötü bir karakter… Bu A partisinin veya B partisinin meselesi değil, maalesef mesele fazlasıyla genel…
Halbuki 'doğru' karşımızdakinden de gelse 'doğru'dur… 'Yanlış' ise bizim siyasî mahallemizden çıksa da 'yanlış'tır…
Siyaset bir 'vicdansızlar mesleği' olamaz… Olursa eğer, önüne geleni çürütür, etrafında bütünleşebileceğimiz değerleri kemirir… Yarın herhangi bir felakette karşısında araya gelme ihtimali olan insanları birbirinin yüzüne bakamaz hâle getirir…