Çarpıklığın cenderesi rezaletin silsilesi!!!
İşte yine bir Türkiye manzarası...
Yine çelişkiler, çarpıklıklar silsilesi ve yine son 24 saatte (sadece medyaya yansıyanlara bakılırsa) memlekette bürokrasinin, siyasetin ve sosyal yaşamın hangi usulsüz, kanunsuz ya da dayanaksız gidişatlara sürüklendiğinin çarpıcı fotoğrafları...
Her bir örneği "bu kadar da olmaz" dedirten vakalar, bürokrasi, siyaset pervasızlığının koridorlarında (sanki olağanmış gibi) dayatılırken, olan yine Türkiye'ye, Türk Ulusu'na oluyor ve koca bir ülke sosyal, siyasal, ekonomik açıdan giderek büyüyen başıboşluğun ortasında savrulmaya devam ediyor...
Hele de bir yandan gericileştirilen, bir yandan müfredat değişiklikleriyle içinden çıkılmaz hâle gelen eğitim sistemindeki vahametler var ki, her gün medyaya yansıyan örnekler artık bıktırıyor, "yeter artık" dedirtiyor...
Çünkü eğitim sistemindeki çarpıklığın iktidarın da, muhalefetin de umurunda olmadığını gösteren örnekler iyice "vah" dedirtiyor;
İşte 2011-2012 yılında ilkokula kaydını yaptıran 1 milyon 404 bin 857 öğrenciden 441 bin 88'inin 12. sınıfa gelmeden okulu terk ettiği ortaya çıkmış...
Yani, yoksullukla cehalet ve eğitimi kuşatan gericilik nedeniyle her dört çocuktan birinin eğitimden uzaklaştığı tespit edilmiş...
Bu çocukların nereye savrulduklarını herkes tahmin edebiliyor... Sokaklar; uyuşturucu başıboşluğu, terör unsurları ve tabii ki asayiş olaylarındaki artış...
Peki; okula gitmek için direnenlerin çektiği sıkıntılara ne demeli?..
Okul çantası, kıyafetler ve eski kitaplar için ikinci el internet sayfaları açılırken, başka vahim olaylar var ki, adına rüşvet mi dersiniz, ya da başıboşluk mu siz karar verin;
Yandaş medyaya yansıdığına göre, yeni öğretim yılı açılırken "öğretmen borsası" da kurulmuş!.. Çünkü okul yönetimleri çocuklarını iyi öğretmenlere teslim etmek isteyen velilerden 15- 20 bin lira arasında para istiyorlarmış...
SAHTE İLAÇLAR ÜLKESİ!..
Gelelim giderek kronikleşen hayat pahalılığı ve ekonomideki darboğazın çarpıklıklarına...
AKP lideri Erdoğan'ın açıkladığı "3 yıllık orta vadeli plan"a göre enflasyon 2026 yılında tek haneye, yani 8,6’ya düşecekmiş!..
AKP medyası bu planı "güven ve istikrar programı" olarak nitelendirirken, kimi gazeteler de "millî gelir 15 bin dolara ulaşacak" diye başlık atarken, vatandaşların bankalara olan kredi borçlarının 2 trilyon 375 milyar liraya, icradaki dosya sayısının da 22 milyona yaklaştığı muhalif medyanın sayfalarına yayıldı...
Peki ya sağlık alanında yaşanan skandallara ne demeli?..
Tek konu İstanbul'da, yandaş müteahhitlerce bataklık alana yapıldığı tespit edilen Çam ve Sakura Şehir Hastanesi'nin sel baskını altında tarumar olması değil...
600 liralık kanser ilaçlarının 20 bin liraya satılmasına göz yumulan bir ülkede, bir yandan insan sağlığı için yaşamsal öneme sahip en az 40 ilaç piyasada yokken, bir de bazı ilaçların sahteleri var ki, bu da Türkiye'deki bürokratik sistemin nasıl başıboş olduğunun göstergesi...
İşte Dünya Sağlık Örgütü'nün uyarısına bakılırsa, Türkiye ve Hindistan'a karaciğer tedavisinde kullanılan Defitelio adlı ilacın sahtesi satılmış ki, eyvah eyvah...
Konu sağlıkken, bir de bunun siyasi ayrımcılıkla ilgili bir vahameti var ki, doğrusu demokratik bir ülkeye hiç yakışmıyor...
28 Şubat davası tutuklusu üç yaşlı komutan cezaevinde sağlık sorunları yaşarken, Erdoğan'ın Madımak katliamı sanıklarından birinin cezasını affetmesi kamu vicdanını iyice yaraladı...
YAPANLAR, SUSANLAR, HAK, EDENLER...
Türkiye'nin neredeyse her ay değil, her hafta değil, her gün kronikleşen 24 saatlik gündemine bakılırsa, tabii ki terör, Suriye ve siyaset birbiriyle ilintili, birbirini tetiklercesine ülkenin gidişatında yaralar açmaya devam ediyor...
AKP'li Metin Külünk, iktidar partisi içerisinde FETÖ'cülerle mücadele konusunda atak yapmaya çalışıyor...
Külünk, Diyanet’te FETÖ'nün cirit attığını söylerken, İsmail Ağa cemaatinin de Diyanet'te kadrolaşmaya devam ettiğine ilişkin haberler dün gazetelere yansımıştı...
Külünk'ün Diyanet’ten "PKK'ya destek veren şirketlere fahiş ödemeler yapıldı"ğını öne sürmesi ise vahameti, şaşkınlığı ve şoku ikiye katladı...
Ancak konu PKK ise gündemi oyalayan tek mesele Suriye-Kerkük hattında Türkmenler, Araplar ve Kürtler arasında giderek büyüyen etnik savaş da değil...
Hele de Diyanet-FETÖ-PKK sözcükleri yan yana getirilirken, PKK'nın mali yapısı ile ilgili soruşturmada, Diyarbakır'da kuaför dükkânı işleten bir kadının hem örgütün kasası olduğu, hem de çocukları örgüt tarafından kaçırılan ailelere temizlik malzemesi yardımı yaptığı ortaya çıkmış ki, çelişki dehşet verici...
Bu arada; Suriye-Türkiye, PKK-IŞİD tartışmalarının odağında her gün yeni bir örgüt yapılanması deşifre olurken, "10 Ekim Ankara katliamı davası"nda serbest bırakılan Türk vatandaşı IŞİD'lilerin Suriye’de bir şahsı kurşuna dizerek infaz ettiklerini gösteren görüntülerin dava dosyasına girmesi, terörle mücadelede nasıl dikkatli olunması gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi...
Peki; Suriyelilerle ilgili kriz ve Afganlıların istilası ile ilgili tartışmalar devam ederken, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ile AB yetkilisi arasında "Yabancılara Yönelik Sosyal Uyum Yardımı Projesi" yani (Suriyeliler Türkiye'de kalsın planı) için 781 milyon Euro'luk anlaşma imzalanmasına, bu arada danışmanlık şirketlerinin Türkiye'de mülk alamayan Araplara öğrenci vizesi adı altında ikamet sağlamasına ne demeli?..
Türkiye'nin son 24 saatini yansıtan medya deşifreleri midenizi bulandırdı değil mi?..
Vahametin diğer boyutu ne biliyor musunuz?.. Memlekette anlatmaktan, yazmaktan bıktığımız çarpıklıklar giderek büyürken, iktidarın pervasızlığı, muhalefetin duyarsızlığı ve ülkenin büyük bölümünün sarsıcı sessizliği hiç bitmiyor!.. "Tüm bunları hak ettik" diyenleri duyar gibiyim...
Mutlu bir hafta sonu olsun...