Çaresiz seçmen istismarı
Değişik istismar türleri var; din istismarı, cinsel istismar, çocuk istismarı, kadın istismarı, bayrak istismarı gibi...
Galiba en acımasız türlerden birisi de 'seçmen istismarı'... Ülkemizde buna çok rastlanıyor... Gidecek başkaca bir yeri olmayan seçmenin çaresizliği istismar ediliyor... Aidiyetlere rengini veren ortak kavramlar kullanılarak, zahmetsiz ve beleş siyasî tezgâhlar tıkır tıkır işliyor...
Demokratik kültürün oluşturduğu 'sivil yapılar' yerine, 'siyasî kabile' sınırları içine isteyerek veya istemeyerek hapsedilmiş kitleler, ülke yönetimlerini belirliyor...
***
Bu seçmen çaresizliğini en iyi bilenler, siyasete yön veren yapıları yönetenler... 'Alternatifsiz seçmen' profili onların gıdalarını oluşturuyor... Üzerine bağdaş kurdukları 'çaresiz seçmenler' yüzünden son derece rahatlar ve ne kendilerini geliştirmeye çalışıyorlar, ne de daha fazla enerji sarf etmeye...
O yüzden fazlaca derinleşmeye gerek yok!.. 'Gösterilen düşmana bakarak oy veren', 'babadan kaldığı için oy veren', 'içerikle ilgisi olmayan, sloganla hayat bulan, ambleme veya parmak hareketine teslim olarak oy veren', içinde bulunduğu kampı dünya, dünyayı da içinde bulunduğu kamp zanneden bir acizlik, demokrasi fotoğrafımızı oluşturuyor...
***
İstisnaları vardır elbette ama genel olarak yöneticiler bu tip seçmen profilini çok seviyor... İradesini teslimiyetin önüne paspas eden, kendisi yerine düşünen yönetici tipine bayılan, beyin hücrelerini israftan hoşlanmayan ve varlığını yöneticinin varlığına armağan eden tipleri...
Onlar şerri kendi elleriyle çekiyorlar üzerlerine... Ya bir de yanlışı, kötüyü, fecaati görüp de yine kampını terk edemeyenlerin durumu... En zor durumda olanlar onlar... Gidecek yerleri yok çünkü... Ya da öyle inandırılmışlar ve gittiklerinde yaşayamayacaklarına dair endişeleri var...
Dolayısıyla katlanıyorlar şer gördüklerine... Bazen o şerde hayır arayarak kendilerini teselli etmeye çalışıyorlar... Düzelir diye ümitle bekliyorlar... Onların rahatsızlığını yönetenler de biliyor aslında... Ama hiç endişe etmiyorlar, zira o rahatsız, o mütereddit tiplerin hiçbir yere gidemeyeceğinin farkındalar... İşte o çaresizliği acımasızca istismar ediyorlar...
Buna 'seçmen istismarı' denir... Bir partinin binası vardır, içinde masalar vardır, bilgisayar vardır, duvarda resimler vardır, asansörü vardır ve tabii bu cinsten seçmenleri vardır!.. Bir nevi ruhtan, akıldan ve iradeden sıyrılmış maddedir yani...
***
İtirazlarını içlerinde yaşatanların bu itirazlarının bir anlamı yoktur... Aidiyet hissi onu öylesine kuşatmıştır ki, o itirazlarına ve isyanına rağmen gidecek bir yeri yoktur... O yüzden genel başkanların onların itirazlarına göre kendilerine ve partilerine çekidüzen verme ihtiyacı hiç olmaz...
Şeklen sağlam görünse bile içten çürümüş yapıların en büyük muhafızları kutsal yalanlara inanan ve yayan, tevil etmekte birbiriyle yarışan ve bunda şahsî menfaati olduğunu düşünen 'ara sınıflar'dır... Bu yapıların en zavallıları ise çaresizlikleri istismar edilenlerdir...
Kabile içinde kalmaya mahkûm zavallılar veya kendilerini öyle görüp, ihanet yaftasından korkanlar bir yana, onların bu psikolojisinden yararlanan, enerjisini emen, kutsallarına hizmet ediyorum dümeniyle kendi saltanatlarını sürdürenler, ülkemizdeki siyasî kalitesizliğin en büyük müsebbipleri...
Çocuk istismarcısı, karşı koymaya gücü ya da aklı yetmeyen çocuğu kandırıyor... Seçmen istismarcısı ise 'gidecek yeri olmayan seçmen'i istismar ediyor; kutsallarla, sloganlarla, şekillerle, yalanlarla, korku salmalarla...
Siyasette iyice düşen üslup boşuna değil... Seçmeni yerine mıhlamak, aklını 'zararlı düşünceler'den uzak tutmak ve çaresizlik içinde bırakmak ancak bu yöntemle mümkün... Siyaseti beleşe getirmenin, seçmeni bloke etmenin, geçirgenlikleri azaltmanın en kestirme ve en beleş yolu bu çünkü...