Çanakkale'nin intikamını, AKP sayesinde alıyorlar!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan, Çanakkale Zaferi yıldönümünde şehitleri andılar, vatan için canını ortaya koyan kahramanlardan bahsettiler.
Mehmetçiğin, korumak için canını verdiği o toprakların üzerindeki bütün stratejik ekonomik değerleri, Çanakkale önlerindeki armadanın sahiplerine kim sattı peki?
Hayriye Ünal adlı okurumuz, “Çanakkale’de böyle konuşuyorlar ama Vakıflar Yasası’na göre yabancı vakıflara Türkiye’den toprak satın alma hakkını kim tanıdı?” diye soruyor.
O armada ki Çanakkale önlerinde denizin dibini boylamıştı.
Bu arada Turgut Özakman’ın Diriliş kitabından bir bilgi vereyim. Goliat zırhlısını batıran geminin adı nedir biliyor musunuz?
Muavenet-i Milliye!
Peki Amerikalıların 85 yıl sonra tatbikatta batırdığı Türk gemisinin adı neydi?
Muavenet!
Bu bir tesadüf olabilir mi?
Adamlar, Goliat’ın intikamını aldılar ama biz farkında bile değiliz!
Bunun gibi Çanakkale ruhu ile kazanılan ekonomik ve siyasi bağımsızlığın da intikamını, Türkiye’yi yöneten siyasi partileri kullanarak alıyorlar.
***
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın AKP’nin kapatılması ile ilgili iddianamesinde ağırlıklı olarak laiklik temelinden hareket ediliyor. Bu da, AKP’nin dava açıldıktan sonra bile türban gibi konuları istismar etmesini sağlıyor.
Oysa, madem ki dava açılıyor, gerçekler bütünüyle ortaya konulmalıydı.
Mesela aşağıdaki sözler kime aittir:
“-Önce ekonomi dünyasında başlayan adem-i merkezileşme ve toplumun daha alt birimlerine yetki verme temayülü, giderek sosyal ve siyasal hayatta da kendisini göstermekte, böylece devlet yapısının da değişmesi gerekmektedir.
-Başlangıçta kurulurken ortaya atılan cumhuriyet ilkesinin de zayıfladığını ve işlevini kaybettiğini görüyoruz. Halk için ve halk adına yönetim diye tarif edilen Cumhuriyet kavramının aslında artık bizim için çok fazla bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür.
-Uluslararası iş birlikleri giderek siyasallaşmakta ve ulusal devlet fikri yerine daha çok bölgesel devletlerin oluşturduğu bir yapıya dönüşmektedir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin öngördüğü ulusal devlet yahut milliyetçilik esaslarına dayalı devlet fikri yerine uluslararası işbirliği yapan ve belki de siyasi olarak bütünleşen ülkeler söz konusu olmaya başlamıştır.
-Türkiye’de Cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerine İslam’la bütünleşmenin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini daha çok katılımcı, daha adem-i merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğu bulunduğunu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum.”
***
Bu sözler, 19-21 Mayıs 1995’te Sıvas’ta yapılan bir sempozyumda konuşan, AKP’nin bir numaralı devlet memuru makamına getirdiği Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’e aittir. Konuşma, aynı yıl Bilgi ve Hikmet adlı bir dergide yayınlanmıştır.
Bahsedilen adem-i merkeziyetçilik, bugün siyasi çözüm, özerklik, federasyon, konfederasyon gibi tartışmalarla PKK tarafından gündeme sokulmak isteniyor. “PKK ile masaya oturun” diyen de ABD’dir.
Üstelik, AKP hükümeti, 5 yıl boyunca, kamu yönetimi reformu adı altında Ömer Dinçer tarafından hazırlığı sürdürülen yasalarla bu geçişi sağlamaya
çalıştı.
2001 yılı Temmuz ayında Tayyip Erdoğan’a CFR’den gönderilen memorandum, yerel yönetimlere otonomi verilmesini öngörüyordu!
CIA’nın para spekülatörü Soros’un dünyayı el altından idare etmeye çalıştığı vakıflarıyla bağlantılı olan IULA ve EMME’nin Türkiye temsilciliğini yürüten Ömer Dinçer, Kamu Yönetimi Reformu çalışmalarında bu kuruluşlardan faydalanıyordu!
Bugün de aynı çalışmalar devam etmektedir.
İddianamede Dinçer’in sözlerine kısmen yer verilmiş, iç ve dış bağlantıları üzerinde durulmamıştır.