Çamlıca Camii ve YSK'nın kararı!
Gündemde İstanbul seçimlerinin iptal edilip edilmemesi var ama ben açılışı yapılan Çamlıca Camii üzerindeki tartışmalardan yola çıkarak, mabetlerin siyasetle ve hatta egemenlikle ilişkisini hatırlatmak ve konuyu yine İstanbul seçimlerine bağlamak istiyorum.
Dücane Cündioğlu, bugünkü tartışmalardan çok önce, 11 Aralık 2010 tarihli "Gökdelen minareler" başlıklı yazısında Kanuni döneminden örnekler verdikten sonra "Bugün de büyük ve geniş kubbelerin, yüksek minarelerin sembolik değeri dinî olmaktan çok sosyal ve siyasîdir. Bunun iki anlamı var. Birincisi pozitivist-jakoben baskı rejimine karşı 'hâlâ yıkılmadık ayaktayız' mesajı verilmekte, ikinci anlamı ise, Cumhuriyet'in -hem de gayet paradoksal biçimde- cahiliyye devri gibi takdim edilen yenileşme dönemi mimarisine nisbetle Osmanlı'nın yükseliş döneminin örnek alınarak emperyal gelecek tasarımının güçlendirilmesinden ibarettir." tespiti yapmıştı.
***
İslam inancına göre ilk mabed Kâbe'dir. Allah'ın emriyle Hz. Adem tarafından geometrik küp şeklinde inşa edilmiştir. Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail tarafından yenilenmiştir.
Şanlıurfa'da bulunan, M.Ö. 10 binli yıllara dayanan ve "T" şeklindeki dikilitaşlar esasına dayanan Göbeklitepe kalıntıları, bilinen en eski mabed örneklerinden biri.
Mısır'ın güneyinde Luksor Şehrinde bulunan Karnak Tapınağı ise dünyada bugüne kadar inşa edilmiş en büyük mabedi.
Kudüs'teki Süleyman tapınağı da tarihin en önemli mabedlerinden biri…
İmparator Konstantin tarafından yaptırılan Ayasofya yanınca Jüstinyanus, yeniden yaptırır ve açılış töreninde "İşte seni geçtim Süleyman" diye bağırır.
***
İslâm ise bütün yeryüzünü mabed kabul etmiştir. Yaşar Nuri Öztürk, Bakara suresinin "Doğu da batı da Allah'ındır; yüzünüzü nereye dönerseniz Allah oradadır." şeklindeki 115'inci ayetini ve Hz. Peygamber'in "Bütün yeryüzü benim ümmetim için mescit ve temiz kılınmıştır'" hadisini zaman zaman hatırlatırdı.
Türkler, İslam öncesinde, ibadethanelerini değil ama devlet büyüklerini, yüksek tepelerdeki kurganlara defnederdi. Kurganlar, toprak altındaki mezarlardır. Saymalıtaş ve Tamgalı Say gibi 30 bin yıl öncesinden kalan kaya resimlerinin hemen yakınlarında da mezarlar vardır. Türkler, ibadethane olarak daire şeklinde, kesme taşlarla çevrelenmiş açık hava meydanlarını tercih ederlerdi. Kutsal saydıkları yerlere de ağaç oymalardan oluşan semboller dikerler, kutsal ağaçlara dilek için çaput bağlarlar, dua edecekleri zaman ellerini gökyüzüne açarlardı.
***
Süleyman Çelik, geçenlerde yanan Paris'teki Notre Dame kilisesinin, tıpkı firavunların yaptırdıkları piramitler ile diğer anıtsal yapılar ve dev heykeller gibi inşa edildiği dönem ve sonrasında kilise egemenliğinin sembolü olduğunu yazdı.
Ona göre "Firavunlarınki gibi Kilise'nin egemenliği de sömürüye dayanıyordu... Victor Hugo, Sefiller'de de, Notre Dame'ın Kamburu'nda da sömürü ve sefaleti anlatır...
Aydınlanma Devrimi ile Kilise egemenliğini kaybedince sömürü ve görkemli katedraller yaptırma devri sona erdi...
Günümüzde ortaçağı yaşayan İslam dünyasının muktedirleri de egemenliklerini gösterişli saraylar ve büyük camiler yaptırarak göstermek istiyorlar..."
***
Bugünün gökdelenleri, stadyumları da bazen mabed diye adlandırılıyor. ABD, egemenlik sembolü gibi gördüğü, Sultanahmet'teki Dikilitaş'ın benzerini ama çok daha büyüğünü, Washington'a dikmiş, böylece "egemenlik bende" demiştir.
Bugün ise "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve saray yapmayla, en yüksek tepeye cami veya kilise dikmekle egemenlik korunamaz. İstanbul halkı da şehremininin kim olacağına karar vermiştir bir kere... Bu sebeple, YSK'nın kararı ne olursa olsun, egemenliğin sahibi değişmeyecektir!