Camiiye yardım
Camiye gittiğinizde dikkatinizi çeker mi bilmem ama benim çok dikkatimi çeker.
Boya-badanası, kliması ve temizliği hep yapılmıştır.
Neredeyse tüm camiiler pırıl pırıl ve düzenlidir.
Bu camiilerde bakım ve onarımı kim yapıyor diye düşündünüz mü?
Ben bunun bir kısmını vatandaşların bir kısmını da devletin karşıladığını düşünenlerdendim. Ta ki geçtiğimiz hafta Gaziantep’te yaşadığım bir olaya kadar.
Olaya bir lokantada şahit oldum.
İki kişi camii için sessiz sedasız yardım topluyorlardı. Altında çok sayıda dükkanı olan bir camiinin boyanması için boya ve benzeri malzeme toplayan bu kişilere ben de maddi yardımda bulunmak istedim.
Kabul etmediler.
Gerekçeleri açıktı.
Para toplamak yasaktı.
Bunun için emniyetten ve Diyanet İşleri’nden izin almak gerekiyor.
Bunun yerine boya, tiner veya fırça kabul edeceklerini söylediler.
Peki koca camiinin altındaki dükkanlar kiraya verilmişti. Bunlardan elde edilen gelir camiinin masraflarını karşılamıyor mu ki, vatandaş camiinin onarımı için adeta dilencilik yapıyordu?
Camiilerin alt ve yanlarındaki dükkanlar çıkartılan bir yasa ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın vakfına yani Diyanet Vakfı’na devretilmesi zorunlu. Doğal olarak bu gelirlerde direkt olarak vakfa gidiyor.
Vakıftan camii onarımı için para almak ise neredeyse imkansız.
Yılda bir kez 200-300 milyon lira alınan para bile büyük rakamlar.
Her yıl yaptığı hac organizasyonu ve yardımlarla katrilyonluk bir bütçeye sahip olan Diyanet Vakfı’nın görevi nedir?
Ekonomik, politik ve sosyal bir imparatorluk olan Diyanet Vakfı, aynı zamanda bir çok şirkete de ortak.
Neredeyse bir holdinge benzeyen bu vakfın camilerin onarımında aktif rol üstlenmemesi ve camiideki vatandaşları “dilenci gibi” kapı kapı dolaştırması bence utanç vericidir.
Türk insanı elbette ibadetini gerçekteştirdiği camiinin onarımı için elinden geleni yapacaktır ama böyle bir vakıf varken, bu davranış şekli hiç uygun karşılanmamalıdır.
Katrilyonluk bütçesi ile Türkiye’nin en büyük vakıfı olan Diyanet Vakfı ne iş yapar?
Sadece kitap ve broşür mü bastırır?
Bence kurulduğu 1976 yılından buyana kapalı bir kutu olan ve insanların dini hassasiyetlerinden dolayı bir türlü eleştiremediği bu vakıf masaya yatırılmalı ve kuruluş amacı yeniden gözden geçirilmeli.
Devletten aldığı pay ile neredeyse Milli Eğitim ve İçişleri Bakanlık bütçelerini bile geride bırakan Diyanet İşleri Başkanlığı da artık sorgulanabilmeli ve tartışılabilmeli.
İslamiyet şeffaf bir dindir.
İslamiyeti en iyi yaşayan bir ülke kendi içinde “bir Vatikan” yaratmamalı.
70 milyonluk bir ülke eğer halen islamiyeti yeterince bilmiyorsa, kendisini kutsal biri gibi gösteren kişilerin arkasından onbinler gidiyorsa Diyanet İşleri Başkanlığı sorgulanmalı.Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede misyonerler milyonlarca İncil’i rahatlıkla bedava dağıtıyorsa ve halen evine kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim girmemiş milyonlar varsa bu işte bir yanlışlık vardır.
Türkiye’de 400 milyon lira gibi komik bir asgari ücretle çalışan 10 milyon insanın kaçı milyon lira verip Kuran alabiliyor?
Katrilyonluk bu vakıf bırakın cami yaptırıp onarmayı neden her eve bir kutsal kitap girmesine aracılık etmiyor.
Bu beklenti elbette bir 5 yıl daha gerçekleşmeyecek.
AKP’nin kapalı kutuya el atması beklemek yanlış. O halde bu sorunu kendimiz yazıp kendimiz okuyacağız.