Camide “etnik kimlik ve çoğulculuk edebiyatı?
İrfan Ülkü’nün cenaze namazı için Emirgan Camisi’ne gittik. Camiye vardığımızda cenaze namazının cumadan sonra değil ikindiden sonra kılınacağını öğrendik. Cuma namazında imam Şemsettin Ergin’in hutbesini dinledik.
Hoca ile daha sonra cami önündeki çay bahçesinde tanıştık. Daha doğrusu Banu Avar tanıştırdı.
Şemsettin Hoca’ya hutbelerin ve vaazların nasıl hazırlandığını sordum. Diyanet İşleri’nin konu başlıklarını verdiğini, içeriğini kendilerinin hazırladığını söyledi.
Hoca, hutbede “çoğulculuk” dedi, Hucurat suresi 13. ayeti hatırlatarak insanların birbirleriyle tanışması için etnik kimliklerle yaratıldığından bahsetti.
Osmanlı döneminde atalarımızın, Balkanlar’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Kudüs’e çok dinli, çok ırklı bir yapıyı, etnik kimliklere ve inançlara saygı temelinde ve barış içinde bir arada tuttuğunu söyledi.
“Hocam” dedim, “Bu söylem, Büyük Ortadoğu Projesi, dinlerarası diyalog, hatta AKP’nin parti programına benziyor!
O program ki, CFR tarafından gönderilen memorandumdan alıntılarla yazılmıştı!
Şemsettin Hoca, kendisinin herhangi bir siyasi yaklaşım içinde bulunmadığını, ancak herkesin kendi düşünce yapısına göre değerlendirme yapabileceğini söyledi. Karşılıklı telefonlarımızı verdik ve ayrıldık.
* * *
Sahi, camilerimizde neler oluyor haberimiz var mı? Hani bu cuma namazları için, cenaze namazları için camiye gitmesek ruhumuz bile duymayacak.
Camilerimizde toplanan cemaatler artık Osmanlı milletinin Müslüman olanları değil; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Müslüman vatandaşlarıdır. Bu devlet de çok milletli, çok dinli bir ahalinin devleti değildir. Yine Hucurat suresindeki, “Sizi kavim kavim yarattım ki, birbirinizle tanışasınız” ayetini, etnik kimliklerin siyasi kimliklere dönüştürülmesi ve bu suretle bütün dünya Müslümanlarının en büyük dayanağı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin paramparça edilmesi projelerine bilerek veya bilmeyerek alet etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.
* * *
11 Eylül saldırısından sonra, İslam dünyasına karşı bir Haçlı Seferi başlatıldığını görmüyor muyuz? Bilgisayarlarda bile başta Amerikalılar olmak üzere Batı dünyasının çocuklarına “Müslüman öldürme oyunu” oynatılmıyor mu?
Türkiye, PKK terörüyle sıkıştırılıp, Kuzey Irak’ta bir Kürt devletine razı edilmek istenmiyor mu?
Çoğulculuk, etnikçilik oyunlarını Türk halkına kabul ettirme oyunları, artık Diyanet İşleri Başkanlığı ve din görevlileri üzerinden mi sürdürülüyor?
Böyle olursa, kimsenin dağa çıkmasına veya dağa çıkmanın önlenmesine de lüzum yok.
Devlet, Diyanet Teşkilatı üzerinden de bölünebilir, millet etnik gruplara bölünerek dağıtılabilir!
Türk Milleti’ni hiçbir güç, zorla, şerle mağlup edemez ama aynı millet camiler üzerinden BOP projesine teslim edilebilir.
* * *
Bu yazıyı, camide rastladığım Azmi Karamahmutoğlu’nun arkadaşlarının temin ettiği bir bilgisayarda yazdım. İkindi namazına kadar geçecek süreyi, yollarda geçireceğime, oturup çok önemli gördüğüm bu meseleyi işlemeye karar verdim.
Millet parçalandıktan, Türkiye Cumhuriyeti dağıldıktan sonra, bu dünyada Müslümanların durumu nice olur ey Diyanet İşleri Başkanı?