Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini ama...
Tayyip Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanı sıfatıyla söylediği, "kızgın demiri soğutalım" ve "Türkiye ittifakı" sözleri üzerinde tartışma devam ediyor.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, "Bunlar milletten koptu, millete dürbünün tersiyle bakıyorlar. Milletin sesini duymuyorlar. İşleri güçleri 'Seçim sonuçlarını beğenmedik' deyip mızıkçılık yapmak. Artık mızıkçılığı bırakın, bu ülkenin gerçek gündemine dönün. Seçimden hemen sonra kızgın demiri soğutmaktan bahsedeceksiniz ama o demiri elinizde tutmaya da devam edeceksiniz. O demiri ellerinde tutup, demirin altındaki ateşi harlayanlar unutmasınlar ki kızgın demir en çok onu tutan eli yakar" demişti...
Aslında Tayyip Erdoğan da ülke yönetiminde sıkıntılardan bahsediyor. Öyle ki "Vatandaşının elini sıkmaktan kaçınan, çekinenden belediye başkanı olmaz. Bunu da söylüyorum. Bu tür şikâyetler bize çok geliyor. Vatandaşına tepeden bakan, vatandaşının elini sıkmayan, görünce sağa sola sapan, böyle belediye başkanı olmaz. Halktan biri olacaksınız, halkınızla bütünleşeceksiniz, hiçbir zaman küçümsemeyeceksiniz, tepeden bakmayacaksınız" diyor.
***
Bu ifadeler doğru ama asıl sorunu gözden kaçırıyor. Asıl sorun nedir? Ülke iyi yönetilememektedir. Hatta yönetmeyi bırakın, Türkiye'nin Edirne'den Hakkâri'ye kadar her santimetrekaresi soyulmaya devam ediyor. Çökertilen tarım ve hayvancılık bir tarafa, ülkenin suları, ormanları, yaylaları kapanın elinde kalıyor!
Asıl sorun, Türkiye'nin yüksek irtifa hava savunması için Rusya ile anlaştıktan sonra, Tayyip Erdoğan'ın, ABD Başkanı Trump'a "Konu ile ilgili çalışma grubu kuralım" önerisinde bulunmasıdır. Asıl sorun Türkiye'nin millet iradesine dayanılarak yönetilmemesidir.
Aynı Erdoğan, "Türkiye, siyasi, diplomatik ve ekonomik alanda olduğu gibi savunma alanında da hiçbir dayatmayı kabul etmemiştir, etmeyecektir." diyor. Keşke öyle olsa… Biz de tam destek verirdik. Türkiye, Libya ve Suriye'de kimin politikalarını uyguladı? Millî politika uygulayan bir devlet kendi bindiği dalları keser mi?
İnsansız hava araçları üretmek elbette çok önemli ama yeterli mi?
Türkiye, kendi ekonomisini ve hatta kendi tarımını, kendi kararları ile yabancıların kontrolüne verdiyse, bunların bağımsız kararlar olduğu söylenebilir mi?
***
Medyanın sorunların üzerini örtmek ve asılsız iddialarla muhalefeti suçlamak için kullanılması karşısında, bakın içeriden bir kişi olan ve Anadolu Ajansı genel müdürlüğü de yapmış Kemal Öztürk ne diyor:
"10 yıl boyunca, Erdoğan'ın ve Arınç'ın basın danışmanı olarak, yalan ve iftira haberlere kaç tekzip yazdım, kaç yalanlama yaptım hatırlamıyorum. Medyanın o zaman içine düştüğü çürümüşlüğü, basın ahlakının bitişini, doğru haberin yokluğunu ve politize olmuş basının zararlarını biz anlattık her gün. Peki şimdi durum neden tersine döndü? Neden medyaya olan güven daha da diplere indi? Asılsız haber, karalama kampanyaları, çamur atma her gün nasıl oluyor da 'bizim' dediğimiz medyada yaşanıyor? Aklım almıyor, gerçekten aklım almıyor. Kötü bir kâbus gibi, kötü bir dejavu gibi neden başa döndü her şey? Türkiye'nin makûs talihi midir bu?"
***
Suay Karaman ise bu tablo karşısında, "AKP bu ortamda, büyük sayısal çoğunluğu varken, Cumhur İttifakı'ndan sonra gündeme 'Türkiye İttifakı'nı getirmiştir. 'Türkiye İttifakı' demek 'biz batırdık, battık, destek olun birlikte kurtaralım' anlamına geldiği gibi, aynı zamanda 'açılım süreci'ne dönüş demektir. Batırdığınız gibi çıkaramıyorsanız o zaman bırakıp gidecekseniz." diyor.
Tabii, bırakıp gitmeleri de sorunu çözmüyor... "Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini" ama muhalefette de bu ışığı, bu hazırlığı görmek gerekir…