Bugünkü Türkçülük ve emperyalizmin restini görmek...

“Türkçülük” kavramı son zamanlarda, emperyalizmin güdümünde propaganda yapanlar için “Kürtçülük” kavramı ile birlikte ve ikisinin de bölücülük olduğu iddiasıyla sık sık gündeme getiriliyor.
Oysa Türk adı, öncelikle Tengri dinine inanan ve Türkçe konuşanlara verilen bir addır. İçinde çeşitli ırklar barındırmıştır. Elbette temelde Ural-Altay kavimleri vardır fakat bu kavimlerin izine, sadece Asya ve Avrupa coğrafyasında değil, Güney Amerika’daki And dağlarında, Kuzey Afrika’da hatta Güney Afrika’da bile rastlayabilirsiniz.
Bu meselelerin cahili olanlar, “Güney Afrika da nereden çıktı?” diyebilir. Araştırsınlar!

* * *

Atatürk, devletin adına Türkiye, milletin adına Türk derken, kendisi yeni kavramlar icat etmiyordu. Tarihi bir gerçeği, siyasi gündeme taşıyordu...
Atatürk, Türk kavramını, “sadece bir milletin adı değil bütün adamların birliği” olarak görmektedir. Dolayısıyla, Türk aleminin karşısına Ermeni sorunu gibi bir sorun çıkarmak için Kürtlerin kullanılmak istenmesi karşısında emperyalizmin restini görmüş ve aynı silâhla karşı koymuştur.
Emperyalizmin silahı, Wilson Prensipleri idi ve özellikle “kendi kaderini tayin hakkı” idi!
Atatürk, özellikle Bitlis ve Muş’un Ruslardan geri alınması sırasında bölgedeki Kürtlerin ileri gelenleri ile tanışmıştı. Sonunda Kürtlerin “Biz kendimizi Türklerden ayrı görmüyoruz” diyerek Lozan’a telgraf çekmesi, yani kendi kaderlerinin Türklerle birlikte yazılmış olduğunu haykırmaları ile emperyalizmin, milletleri parçalama stratejisi, Türk milleti bakımından başarısızlıkla sonuçlandı.
Türkiye, o temel üzerinde yükseldi!
Bugün aynı emperyal güçler, “insan hakları, demokratikleşme ve serbest piyasa ekonomisi” sloganları ile yine Türkler gibi büyük milletleri parçalama stratejisini hayata geçirmeye çalışıyor. Kendi kaderini tayin hakkını da gündeme getirmek için hazırda bekletiyorlar. Bunu TBMM’ye “ikiz yasalar” olarak kabul ettirmiş durumdadırlar.

* * *


İşte bugünün Türkçülerine, yani bugünün adamlarına düşen görev de tıpkı Atatürk’ün yaptığı gibi emperyalizmin restini görmek, insan hakları, demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi kavramlarını gerçek anlamları ile birlikte, sadece Türkiye için değil, bütün insanlık için değerlendirmektir.
Emperyalizm, bu kavramların içini kendisi doldurmakta, mesela serbest piyasadan sadece kendi sermayesinin önündeki engellerin kaldırılmasını anlamaktadır. Bu bir siyasi dolandırıcılıktır. İnsan hakları ve demokrasi de etnik ve dini grupların, bağlı oldukları büyük etnostan koparılarak kendilerine yem edilmesi için kullanılmaktadır.
Kullandıkları medya ise Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un ifadesiyle “İstiklâl Savaşındaki mütareke basınını dahi aratacak seviyede” dir. Çünkü “mütareke basını dahi bu kadar hain bu kadar önyargılı değildi.”

* * *


Emperyalizmin, insan haklarını, büyük ulusları çözmek ve parçalamak için kullanması karşısında, bütün dillere ve kültürlere saygı duyarak, aralarında adalet ve açıklık ilkelerini esas almak, hem çözülmeleri durduracak, hem de bütün insanlığı kendi kişiliğini de korumak kaydıyla bir “Evrenli bilinci”nde birleştirecektir.
Bu fikirlerin Anadolu’dan yeşermesi, güneşin artık Anadolu’dan doğacak olması tesadüf değildir. Küreselleşme diye tanıtılan yeni emperyalizmin en fazla sıkıştırdığı ülke Türkiye’dir ve en fazla sömürmek istediği coğrafya Türk Dünyası’dır. O halde üçüncü bin yılın ideolojisi, medeniyetlerin beşiği olan Anadolu’dan çıkacak ve bütün insanlığı manyetik alanına çekecektir.

Yazarın Diğer Yazıları