Bugün özür günü!
Yumurta, tavuk eti ve süt ürünleri çok önemli… Bunları yeterince tüketmezsek vücudumuzda B12 eksikliği oluşuyormuş… O zaman da akıl sağlığımızda sıkıntılar meydana geliyor, depresyon, paranoya ve anksiyete baş gösterebiliyormuş…
Bugün demokrasiye darbe girişimi olan 15 Temmuz'un yıldönümü… Ama bir o kadar da akıl sağlığımızı koruma ihtiyacımızın tavan yapışının yıldönümü… Öyle şeyler yaşandı ki gerçekten demokrasimiz kadar akıl sağlığımız da risk altına girdi… Yumurtayı, tavuk etini ve süt ürünlerini hatırlatışımız da ondan…
Sorular çalınırken, birilerinin önü açılıp, sahipsizlerin önü kapanırken "Soruların çalındığı yok, kim iddia ediyorsa şerefsizdir" diyenlerden özür dileyen çıkmadı… Şimdi en çok onlar sövüyor 15 Temmuz'a…
Tabloyu düşünebiliyor musunuz; darbe girişiminden birkaç gün sonra, demokrasi mücadelesiyle nam salmış Şevki Yılmaz 'demokrasi nöbeti'nde konuşma yapıp halkı aydınlatıyor!.. Bir başka demokrasi kahramanı Egemen Bağış Taksim Meydanı'nda tebrikleri kabul ediyor!.. Ömrü diz kırmakla geçmiş Hüseyin Gülerce ise 'paralel tehlike' konusunda halkı uyarıyor!..
Demokrasiyi B12'yle kurtaramayız ama akıl sağlığımız için B12 nasıl da şart değil mi?
***
Öğrenci evine dolma götüren 'aldatılmışlar'ın ters kelepçe yediği yerde Tamince gibilere dokunulmaması ne kadar da adildi!..
Darbeyi lânetleyelim de, bilerek veya bilmeyerek, ihmal ederek veya kastederek, kandırarak veya kandırılarak ülkeyi darbenin şartlarını olgunlaştıranlara, devleti âdeta 'rahim' yaparak tehlikenin korunaklı bir alanda büyümesine yol açanlara kimse bir şey demeyecek mi?
Sistemde büyük değişikliklerin yolunu açan 2010 referandumundaki 'evet kardeşliği', 'ölülere bile oy kullandırma' çağrısı pek güzeldi değil mi?
Ya o ortak manşetler? Çözüm sürecinde nasıl da aynı sevinç çığlıkları içinde atılıyordu başlıklar!.. Akıllar aynı olunca kelimeler bile aynı seçiliyordu… Kalleşlik kazanırken, bu ortaklığa göre kardeşlik kazanıyordu!.. Sonuç: Şehirle işgal edildi, kapatılması 800'den fazla şehide mâl olacak hendekler kazıldı…
Darbe girişimi tabii ki tiyatro değil, bir alçaklıktı ama darbe sonrası tiyatrolar neyin nesiydi? Dün 'Fethullah Gülen' deyip de arkasına 'hocaefendi'yi eklemeyenlere ağız dolusu salyayla saldıranların, sonra şeytan taşlama törenlerindeki gibi öne geçip hınçla taş fırlatmak için diğer 'aldatılmış'ın ayağına basıyor olması doğal mıydı?
Çocuklarını paralelin okullarında bedava veya indirimli okutmak için mahalle imamlarına bile kırk takla atan siyasetçi sınıfı televizyon ekranlarında dolu dolu konuşup, tehlikeye dikkat çekiyor olması normal mi sayılacaktı?
***
Şu soruyu tekrar soralım: Darbeciler sonuç alsaydı, hâkimiyeti tam sağlamak için nasıl bir düzen kurarlardı?
Sonuç alma adına insanlıklarını kaybedenlerin, Gölbaşı'ndaki o kahraman özel harekâtçılara bomba yağdıranların, kendi silah arkadaşlarına ve vatandaşlara hiç acımadan ölümü lâyık görenlerin, MİT'i, Ankara Emniyeti'ni ve Meclis'i vuranların kuracakları düzen kanlı bir diktatörlük olacaktı... Türkiye belki de o sancılı demokrasisine bile bir daha dönemeyeceği tipik bir Orta Doğu ülkesine dönüşecekti...
O gün "Bir felaketin kıyısından dönüldü dönülmesine de, böyle oldu diye muhalefeti askıya alacak değiliz... Şimdi demokrasinin ve adaletin sağlığı açısından daha çok sormalı, daha çok denetleyebilmeliyiz iktidarı" demiştik…
Peki öyle mi oldu? Hayır, geçen 3 yıl içinde daha da az denetlenebilen bir sistem ve iktidar alanı oluştu… Tamamen kamunun imkânlarıyla büyüyen bir yapı ve bu yapının büyümesine 'ne istedilerse vererek' imkân sağlayan, sonra da kontrolü kaybeden bir iktidar, ciddi bir özeleştiriden geçmeden bir anlamda 'kutlama' yapabiliyor…
İşte bu yüzden milletçe akıl sağlığımızı korumamız önemli… İşte bu yüzden yumurta, tavuk eti ve süt ürünleri tüketmemiz önemli… İşte bu yüzden özür dilemenin bize düşmesi önemli…