Bu yetki padişahta bile yoktu!
Evet, Erdoğan’ın kullandığı yetkiler Osmanlı padişahlarında bile yoktu.
İşte bir örnek:
“60 yıldır faaliyet gösteren Şişli Endüstri Meslek Lisesi, Vakıflar Yasası’yla önce Bulgar Ortodoks Kilisesi Vakfı’na devredildi. Bir yıl sonra 1 Kasım’da, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından imar planında yapılan değişiklikle eğitim alanı olarak görülen alan ticaret ve konut alanına çevrildi. Böylelikle arazinin değeri 600 milyona ulaştı.(Milli Gazete,28.11.2013)”
Hükûmetin böyle işleri o kadar çok ki.
Tabii “Hükûmet” dediğimiz Erdoğan’dan başkası değil. O ne derse o oluyor. Diğerlerinin görevi “parmak çocuk” luk yapıp işi yasaya uydurmak.
Ve sonra da, bir gün iktidar değişir, bu rant dağıtmaların hesabı sorulur korkusu ile pek çok işlemi Sayıştay denetiminin dışında tutmak..
Erdoğan’daki böylesi hudutsuz yetkilerin Osmanlı padişahlarında olmadığını ben söylemiyorum, tarih söylüyor, yabancılar söylüyor.
Yavuz Bahadıroğlu’nun “Tarihimizin Gizli Odaları”ndan alıntılayalım:
“...Comte de Marsigli’nin tespitleri dikkate değerdir. Kendisi diplomat olan bu kişi, 1732’de La Haye’de yayınladığı hatıratının birinci cildinin 28-29. sayfalarında Osmanlı idaresini övmekten kendini alamaz:
” Tarihçilerimiz Osmanlı padişahlarının diktatör olduklarını dünyaya ilân ediyorlar. Halbuki Osmanlı Devlet sistemiyle diktatörlük arasında en ufak bir bağ yok. Nasıl olsun ki, padişahın mahiyetinde bulunan ve adına ‘Kapıkulu’ denen askeri teşkilatın gerek eski padişahlardan kalma kanunlar mucibince, gerekse kendi gelenekleri gereği, padişah tahttan indirilebiliyor, zindana bile atılabiliyor.
“Avrupalı diplomat Comte de Marsigli, padişahların mutlak olmadıklarını belirtme açısından, Sultan Dördüncü Mehmet döneminde cereyan eden bir olaydan söz ediyor...
Sultan (Avcı) Mehmed, ava düşkün bir padişahtır. O kadar ki, bu yüzden devlet işlerinin aksadığı olur.
Böyle bir ortamda, Osmanlı kılıcından boynunu uzak hisseden Macaristan İmparatoru Leopold, sınır kalelerini bir bir vurmaya, Osmanlı köy ve şehirlerini yağmalamaya başlar.
Bunun vahim sonuçlarını Padişah’a anlatmakta zorlukları bulunan Sadrazam, ulema ile istişare ettikten sonra savaş kararı alır. Ve padişaha bunu karar olarak tebliğ eder:
‘Hünkârım, tez vakitte Macaristan’a seferimiz vardır, dualarınızı eksik etmeyesuz.’
Savaş kararı ciddi bir iştir ve o güne kadar padişahlar tarafından alınmıştır. Sultan Mehmet öfkeyle bunu hatırlatınca şu cevabı alır:
‘Hadisatun vahametini arz edecek merci bulamazız.’
Padişah, durumun Şeyhülislam’a arz edilmesini ve ondan fetva alınmasını emreder. Sadrazam hadisenin böyle gelişeceğini bildiği için savaş fetvasını Şeyhülislam’dan almış, yanında bulunmaktadır. Fetvayı Padişah’a uzatır
‘-Ol mesele hallolunmuştur, sıra Hünkârumdadur!’”
Osmanlı tarihinde Padişahların Türkiye’deki Başbakanlar, hele Sayın Erdoğan kadar yetkili olmadıklarının o kadar çok örneği vardır ki..
Biz, çok meşhur bir örneği hatırlatalım, gerisini siz anlayın.
Fatih Sultan Mehmet, 1470 senesinde kendi ismine yaptırdığı câminin etrafında medreseler kurdu.
Ve o medreselerden birinde Fâtih, kendisine de bir oda ayrılmasını istedi. Fakat müderrisler bu isteğe karşı; “Siz külliyenin kurucususunuz, ama önce imtihana girin, dânişmend (asistan) olun, tercih ettiğiniz ilim şubesinde tez yapın, eser verin, sonra müderrisliğe (profesörlüğe) erişin; ancak ilim ocağında bu şekilde makamınız olur” dediler.
Fatih, müderrislerin koştukları şartı gerçekleştirdikten sonra kendi kurduğu medreselerde bir oda sahibi olabildi.
Benzer talep bugün Sayın Erdoğan’dan gelse, üniversite senatosu mutluluktan havaya uçar, meseleyi fahri doktora ile halletmekle yetinmez, belki de o üniversiteye Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi adını da anında veriverir, öyle değil mi?
Osmanlı tarihinde padişahların sözünün geçmediği, gücünün yetmediği o kadar çok hadise vardır ki...
Amma siz Türkiye sınırları içerisinde Erdoğan’ın sözünün geçmediği, gücünün yetmediği bir olay hatırlayabilir misiniz?