Bu gün, o gün değil midir?
Hepimiz, Atatürk’ün gençliğe hitabesini biliriz. Atatürk’ün, 1924’te Orhun Yazıtları kitabını okuduktan sonra, Bilge Kağan’ın “Ey Türk, üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir ki. Ey Türk! Öykün ve kendine dön!” dediği bölümün yanına, “Büyük Nutuk, böyle bir hitabe ile son bulacaktır” diye not düşmüş olduğunu ise çoğumuz bilmeyiz. Kitap, halen Anıtkabir’dedir.
Büyük Atatürk, Türk gençliğine Bilge Kağan gibi hitapta bulunmuş ve yine benzer şartlarla karşılaşırsa ne yapması gerektiğini söylemiştir. Tek tek inceleyelim:
“Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk İstiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır.”
Bugün, Türk gençleri, artık CIA projesi olan “Yeni Osmanlıcılık” çerçevesinde kimliksizleştirme operasyonuna teslim edilmiştir.
Öyle ki cumhuriyetin temel ilkeleri yıpratıldığı için gençlerimizden bir kısmı, mevcudiyetini ortadan kaldıracak Soros veya AB fonlarına kapılmakta veya dinlerarası diyalog adı altında gizli Hristiyanların elinde sadece milli değil, dini kimliğini dahi kaybetmekte, en kıymetli hazinesine ise düşman gözüyle bakmaktadır.
“Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.”
Bugün Türk gençliği siyasi partiler veya istihbarat güdümlü örgütler vasıtası ile kontrol ediliyor. Buna rağmen fedakârlık yaparak mücadeleye atıldığında ise 12 Eylül öncesinde olduğu gibi birbirine düşürülmekte veya bugün olduğu gibi terörist ilân edilmektedir.
Türkiye’nin Emniyet Genel Müdürlüğü’ne sunulan raporda, aslında milliyetçilik demek olan ulusalcılık, yani cumhuriyetin en temel ilkesi, iç tehdit olarak gösterilmektedir.
“İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.”
Afganistan ve Irak’ı işgal eden güçler Türkiye’yi dahi 1 Mart tezkeresi ile istila etmek isterken, işbirlikçiler “ABD’ye karşı koyamayız, yanında yer alalım, masaya oturup pay kapalım” tezini işleyebilmiştir.
“Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.”
Cebren değil ama hileyle aziz vatanın sinir sistemi demek olan haberleşme ağı, enerji sistemleri, maden imtiyazları, bankaları, hatta tarımı yabancıların inisiyatifine terk edilmiş, Atatürk’ün Bandırma vapuruyla Samsun’a hareket ettiği 16 Mayıs’ın yıldönümünde eldeki son limanlardan biri olan Bandırma Limanı bile satılmıştır. Ordular dağıtılmamıştır ama psikolojik harekâtlarla yıpratılmaktadır. Halkın zihni, teslimiyet sloganları ile işgal edilmiştir.
“Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.”
Bir iktidar sahibi, Türk vatanında “Türk dediğin nedir ki?” diyebilmiştir. Parti programını bile CFR memorandumundan alarak kuran şimdiki iktidar sahibi ise “Avrupa elbette iç işlerimize karışacaktır” diyebilmiştir.
“Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.”
İktidar olabilmek ve iktidarda kalabilmek için “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınmak” dedikleri bir politika takip eden, bugünlerde de ABD, İngiltere ve AB ile siyasi geleceklerini kurtarma peşine düşen iktidar, Türkiye’nin, Türk Dünyası’nın ve İslam ülkelerinin köleleştirilmesi demek olan Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş başkanlığını üstlenebilmiştir.
“Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.”
IMF ve Dünya Bankası politikalarıyla Türkiye, tıpkı Tanzimat Fermanı sonrası Osmanlı’nın borçlandırıldığı gibi 500 milyar dolar borçlandırılmış; bu yetmezmiş gibi bankacılık sistemini ele geçiren yabancılar tarafından 100 milyar dolara yakın da kredi kartları ile adeta köle haline getirilmiştir. Türk halkı, artık sadece borç faizi ödemek için çalışmaktadır.
“Ey Türk İstikbalinin evladı!
İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!”
Türk istikbalinin evladı, bu şartlarda vazifeye atıldığında; milli kavramlar istihbarat örgütlerinin kurduğu yapılanmalara verilen adlar yüzünden kirletildiği için onlarla birlikte anılmaktadır. Dolayısıyla etkinliği sıfırlanmak istenmektedir.
İşte Türk genci, bu tabloya rağmen damarlarındaki kanın gereğini yapmak zorundadır.
Bugün, Atatürk’ün 81 yıl önce gördüğü, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düştüğümüz gün
değil midir?
Bugün, o gün değil midir?