“Bu dünya için kayıptır, öbür dünya için kazanç”

Salı günü son yolculuğuna uğurlanan Safa Önal Türk sinemasının sembol isimlerinden biriydi, sinemaya aşkın da ötesinde bir tutkuyla bağlıydı.

“Dünyada sinemacılıktan başka bir mesleğin nasıl olduğuna şaşmaktayım. Yani senaryocu, yönetmen, ışıkçı, kameracı, oyuncu, stüdyocu ve set işçisinin dışında başka meslekler nasıl yapılır? Merakımdır. Ciddiyim” sözleri bu tutkunun en veciz ifadesiydi.

Yasemin Arpa’ya anlattığı hayatı “Ne Kadar Gamlı Bu Akşam Vakti” ismiyle 476 sayfalık kapsamlı bir kitapta yayımlanmıştı.

Bu kitaptan yararlanarak birkaç not aktarmak istiyorum:

-Filmlere yönelik sansür uygulamalarının çok sert olduğu bir dönemde yazdı çoğu senaryosunu. Katillerin mutlaka yakalanması gerekiyordu örneğin. 1980’li yılların ortalarına kadar süren bu yasağı delmek için iki türlü final yazıyordu. Birinde rol gereği cinayet işleyen oyuncuyu polis gelip yakalıyordu. Bu sansür içindi. İkincisinde polis “Teslim ol!” diyordu ama katil kaçıp kurtuluyordu. Bu da sinemalara gönderilecek filmler içindi. Film gösterimden kalkıncaya kadar korku içinde yaşarlardı. Çünkü yakalanıldığında cezası vardı.

-Yılda bazen 28 senaryoya kadar çıkan insanüstü yazma temposunu şu sözlerle anlatmıştı: “Saat yarım-bir oluyor. Herkes yatmaya çekiliyor, karın dâhil! Sen daktilonun başına oturuyorsun. Bir gece, iki defa, on defa değildir bu. Yüzlerce gece. Sabaha kadar yazı yazıyorsun. Öyle şaka değil. Bir senaryoyu bitirdiğimde üç-beş gün tatil yaparım, şuraya buraya giderim, deniz kenarına inerim deme şansım yoktu. Çünkü sırada başlamam gereken yeni senaryo olurdu hep.”

-Yazdığı 395 senaryo filme çekildiği, 40 filmi yönettiği halde Yeşilçam tarafından sürekli sömürülmüş, alın terinin karşılığını hiçbir zaman tam olarak alamamıştı. Bu durumdan duyduğu rahatsızlığı şöyle dile getirmişti: “Bana çok yüklendiler. Pek para kazanamadım. Müsrif değildim. Kumarım yoktu, içkim çok ölçülüydü. Çapkın değildim, evli barklıydım. Muntazam bir yaşamım vardı. Ardı ardına senaryolar yazdığım halde değişmiyordu hiçbir şey. Bir gün Cüneyt Arkın’ın evinde oturuyorduk. Yapımcı İrfan Ünal da oradaydı. İrfan Bey ‘Parayı biz kazandık. Safa’nın sadece karnını doyurduk’ demişti.”

-SSK’ya gerekli başvurular zamanında yapılmadığı için emekliye ayrılamamıştı. Bunun üzüntüsü içindeydi. “Artık yaşlandım ve hâlâ ekonomimi istediğim gibi kurtarabilmiş değilim. Ödüller, plaketler, onur konuklukları, jüri üyelikleri insanın gururunu okşuyor ama öbür taraftaki ekonomik ve sosyal boşlukları ve yarın korkularını ortadan kaldırmıyor” diye yakınmıştı.

-Senaryosunu yazdığı filmler arasında ticari olanların yanı sıra sanatsal değerleri ile dikkati çekenler de az değildi. Bunlar arasında Vesikalı Yârim, Ah Güzel İstanbul, Ağaçlar Ayakta Ölür, Asiye Nasıl Kurtulur, Tatar Ramazan ve Bodrum Hâkimi’ni özellikle saymak gerekir. Vesikalı Yârim, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde bilimsel araştırma konusu yapılmış, 200 sayfalık bir tez hazırlanmıştı. Tezde filmin Türkiye’nin toplumsal hafızasında neden önemli bir yer edindiği çeşitli yönleriyle tartışılmıştı.

...

Safa Önal, bir yakınının kaybıyla ilgili konuşurken “Bu dünya için kayıptır, öbür dünya için kazanç” demişti.

Onunla kendi sözüyle vedalaşmak istiyorum:

“Bu dünya için kayıptır, öbür dünya için kazanç.”

Yazarın Diğer Yazıları