Bu "bühtan"ı kime fatura edelim?

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Kurtuluş Savaşı'nın Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm yıldönümünde, sözüm ona O'nu anmak adına, O, milli mücadeleyi başlatamasın, Anadolu'da barınamasın, Erzurum'a, Sivas'a, Ankara'ya varamasın, Kurtuluş Savaşı'nı veremesin diye yollarına tuzaklar kurdurtmuş, suikastlar düzenletmiş, katline fermanlar çıkarttırmış olan saltanat kutsandı ya… Türk'ü "Etrak-ı bi idrak"laştıran yapı yerine, Menemen'in, Şehit Kubilay'ın faillerini doğuran, büyüten, besleyen yapı yerine, "Harf Devrimi" özdeşleştirildi ya "cehalet"le… Hafta sonu, İstanbul'da, TÜYAP Kitap Fuarı'nda stantımızı ziyaret eden gencecik bir öğretmenin, ağlamaklı bir dille anlattıklarından bahsetmek istiyorum biraz size.

İki üniversite bitirmiş, iki de mastırı var; beden dersine de giriyormuş, tarihe de, İngilizce'ye de… Öyle memleketin kuş uçmaz, kervan geçmez ücra bir köşesinde değil; İstanbul'un göbeğinde. "Uyuyamıyorum" dedi; "Sekizinci sınıf öğrencisi okuyamıyor, yazamıyor. Öyle bir müfredat var ki, İnkılap Tarihi'ni koştur koştur anlatıyorum yine de konular yetişmiyor; kuşa çevirmişler konuları. Öyle anlatmak içime sinmiyor, öyle anlatırsak başlık söyleyip geçmek gerekiyor. Ama bu çocukların bu ülkenin nasıl kurulduğunu bilmesi gerekiyor, neden kurulduğunu bilmesi gerekiyor. Sekizinci sınıf öğrencisi, sınav yılı, hani en çok çalıştığı yıl; 'Cumhuriyeti kim kurdu?' Sorusuna cevap veremiyor; 'Osman Bey' diyor! 'Fatih' diyor!.. Ben bu çocukları nasıl eğiteceğim diye uykularım kaçıyor…"

Bir diğeri, alanı "fen", "proje okul" öğretmeni, diyor ki; "Öğrencilerin girebilmek için kıran kırana yarıştığı okullar bunlar. Eğitim kalitesinin -eşit olması gerekir ama- diğer okulların üstünde olmasını beklersiniz doğal olarak değil mi? Gerisinde kalan bile var. Çünkü, iktidar partisinin il başkanına, milletvekiline, ilçe başkanına yakın öğretmenler, bir aracı bulup, yetkinliklerine bakılmaksızın, torpille bu okullara yerleşiyorlar. Öğrencisinin gerisinde kalan öğretmen var!"

Bunlar da "Harf Devrimi" oldu diye mi?

Nerede yaşadıklarının farkında olmayanlar kulübü

İlki TÜYAP

38. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı için 10 Lira giriş ücreti belirlemişler; uygulama hem dışarıda kapıda, hem içeride yayınevleri arasında infial yarattı.

TÜYAP, bir yandan belirlediği giriş ücretiyle kitapseverlerin alım gücünü eksiltirken, bir yandan da yayıncıların stant alan kiralarına yaptığı zamla yayınevlerini anlamlı indirimler yapamaz hale getirince, kitapla okurunun buluşması hayli zor oldu bu sene. Şehir merkezinden binbir güçlük ve hiç de cüzi olmayan ulaşım bedeliyle bir şekilde Beylikdüzü'ne ulaşabilen İstanbullular, söylene söylene de olsa fuar alanına girdiler girmesine ama şöyle bir bakıp çıkmaya, sevdikleri yazarlarla fotoğraf çektirip, sosyal medyada paylaşmaya sadece!..

Kim suçlayabilir yahut kınayabilir ki; fuarda satılanın neredeyse yarı fiyatına buluyor okur kitabı internette…

Bazı yayınevleri bu durumu protesto eden açıklamalar yaptı; yetmez. Türkiye-İş Bankası, Yapı Kredi, Doğan Kitap, Kırmızı Kedi, Epsilon, İnkılap, Remzi, İletişim, Ötüken gibi TÜYAP'ı bir anda boşaltacak kapasiteye sahip yayınevlerinin öncülüğünde gerekirse toplu çekilme gündeme getirilmeli.

***

İkincisi, İstanbul Hava Limanı esnafı; bir simit 6 lira olur mu arkadaş!

İnsanlar sadece Milano'ya, Londra'ya, Paris'e binlerce liralık çantalar almaya gitmek için kullanmıyor havalimanlarını; bu arkadaşlar belli ki öyle sanıyorlar. Belli ki, asgari ücretin ne kadar olduğunu, bu ülkenin, karınlarını pazar tezgahlarının altından çarık çürük meyve-sebze toplayarak doyuran yahut, değil 6 lira, bir buçuk liralık simit tezgahının önünden bile yutkunarak geçen insanlarla dolu olduğunu, hâlâ yüzlerce okulun binlerce sınıfında okula beslenme götüremeyen aç ve mahçup çocuklar bulunduğunu bilmiyorlar.

Hadi onlar bilseler de el mecbur fahiş kira bedellerini ödeyebilmek için fiyatları bu denli astronomik tutmaya mecburlar; peki ya, oraya, hayatın olağan akışıyla hiçbir anlamda uyuşmayan o havaalanını konduranlar da mı bilmiyorlar.

Türkiye'deki gelir dengesizliğinin, adaletsizliğinin de rolü var tabi; havaalanındaki kafelerin etrafında oluşan biri yer-biri bakar ortamı görünce, hele çocukların halini içim acıdı.

Bu ülkenin kimsesizlerine, bir de ne kadar "küçük" olduklarını hissettirmek için ise onca "büyüklük" iddiası; olmuş, hem de hayli başarılı olmuş!

Yazarın Diğer Yazıları