Bu bir Kenan Evren modelidir!
TBMM Eski Başkanı, Milli Merkez Başkanı Hüsamettin Cindoruk, 18 Ocak 2017'de Başkanlık anayasasına neden "hayır" diyeceğini açıklarken neler söylemişti hatırlayalım:
"Türkiye Cumhuriyeti bugün yeni kurulmakta olan bir devlet değildir.
Yaklaşık yüz yıldır giderek güçlenen ve değerlenen çok köklü bir devlettir.
Devletlerin de Anayasaların da soyağaçları vardır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin de kurucu iradesi, kökü, tarihi, gerçekleri ilk günkü gibi yaşıyor ve yaşayacaktır.
Cumhuriyet'in kurucusu; bir İstiklal savaşını yöneten, 30 Kongreden sonra, halk tarafından Ankara'da tescil edilen Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
İsminde 'Türkiye' vurgusu olan biz Türklerin kurduğu son Türk devletidir.
Millete dayalı, Milli Misak sınırlarını çizen bir Milli devlettir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin, temel niteliği Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurucu iktidarına dayalı hukuk düzenidir.
Atatürk'ün belirlediği inkılâp ve ilkeleri de parlamenter rejimdir.
***
Son Anayasa değişikliği, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Cumhuriyet'in üst organı olmaktan çıkarıyor. Bir Danışma Meclisi işlevine indiriyor.
Bu Kenan Evren modelidir.
1980-1983 döneminde Kenan Evren'in tayin ettiği Bakanlar hiç denetime girmeden yürütmeyi üstlenmiş, beş kişi bir yandan kararnameler çıkarmış, partiler kapatmış, vetolar, yasaklar getirmiş ve kurduğu Danışma Meclisine de kısıtlı yasa ve Anayasa hazırlama görevi vermiştir.
Bugünkü Anayasa değişikliği teşebbüsü bir Kenan Evren modelidir.
a) Başbakan ve Bakanlar Kurulu mülgadır.
b) Cumhurbaşkanı yürütmeyi belirleyeceği sekreterler eli ile alır götürür.
c) Güvenoyu ve güvensizlik olanağı da yoktur.
d) Gensoru da, soruşturma da askıya alınmıştır.
e) Cumhurbaşkanı, 600 kişilik Mecliste yüksek oy oranları ile korumaya alınmıştır.
f) Cumhurbaşkanı da norm koyan kararname çıkarır.
Bunların ne farkı var Evren döneminden?
Mevcut Anayasa maddelerinde yer alan Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri için soruşturma hakkı Meclis'ten alınmak istenmektedir.
Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu ve Binali Yıldırım bu Anayasa değişikliği ile adeta ibra edilmek istenmektedir.
Aynı şekilde geçmiş hükümetlerde görev alan Bakanların da, vazifeleri nedeni ile takipsizlik kararı almalarına imkân getirilmektedir.
Bu Anayasa paketi ile çok partili düzen ve siyasi partiler 'düzen' dışına çıkarılmıştır.
Partiler, Kongre partilerine dönüşmüştür.
Böylece, partiler, siyasi programlarını ve siyasi ideolojilerin iktidara taşımak, bir hükümet ve yürütme gücüne kavuşturmak gücünü yitireceklerdir.
Siyasi iktidar, Bir Cumhurbaşkanı otoritesine devir ve teslim ediliyor.
Bu bir 'adrese teslim' belgesidir.
Yürürlüğe girerse, bugünkü Cumhurbaşkanı hemen devlete el koyacaktır.
Bunları bir sistem veya rejim değişikliği tartışması olarak görmek mümkün değildir. Çünkü dünyada benzeri yok.
Bu gidişat, bir kamp ve cephe değiştirme, çağdaş batı demokrasilerinden ayrılma, din devletine kapı açma ve Avrupa Konseyinden çıkarılma planıdır. Adalet Bakanı, bir arzuhalci üslubu ile ifade ediyor.
'Artık sadece Muhafazakârların yönettiği bir ülke olacağız' diyor. Hâlbuki muhafazakârlıkla, yobazlık ve bağnazlık arasında dağlar kadar fark vardır.
Türkiye, bir asırdır yaşadığı büyük siyasi birikiminden, bir uygarlık ve demokrasi cephesinden sinsice çekilmek ve uzaklaştırılmak isteniyor.
Cumhurbaşkanına verilmek istenilen yetkiler bir kuvvetler birliği düzenidir.
Bu gidişatla 1949'da kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyinin ana sözleşmesine, ek protokollerine, bağlayıcı kurallarına, ulusal üstü hukuka ve kuvvetler ayrılığı bağlayıcı ilkesine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ve kararlarına veda dönemi kısa bir süre içinde başlayacaktır."
***
Cindoruk'un tespitleri harfiyen gerçekleşti. Şimdi Cumhurbaşkanı Avrupa Birliği ile yeni bir başlangıç yapmaktan söz ediyor ama Türkiye her geçen gün hukuk devleti olmaktan çıkıyor