Bozgunculuk için para alan gazeteciler!

Türkiye’de gazetecilik mesleği bir türlü yerli yerine oturmadı. Meslek ilkeleri var ama aldıran yok gibi. Medya sadece iktidarı ele geçirmenin veya iktidar olunmuşsa orada durabilmenin aracı olarak düşünülüyor, ona göre kurgulanıyor.
Haksız rekabet de en çok medyada, özellikle yazılı basında yaşanıyor. Bazı gazeteler için büyük yatırımlar yapılıyor, modern binalar, en son teknoloji ürünü matbaalar, bilgisayarlar alınıyor. İşini iyi bilen teknik elemanlara iyi paralar veriliyor. Her şey tamam gibi görünüyor. Fakat bu gazetelerin kimliğini oluşturacak kadrolar, belirli bir hedefe hizmet etmek için yetiştirilmiş insanlardan oluşuyor.
Bu kadrolar, görünüm olarak iyi gazete yapıyor. Hani Mustafa Sandal’ın şarkısındaki gibi, onun gazetesi var, güzel mi güzel ama maalesef ruhu yok!
Ruhsuz gazeteler bayiden satış yapamayınca, bedava dağıtılıyor. Bu dağıtım günlerce veya aylarca değil, yıllarca sürüyor. Sonra da diyorlar ki biz satışta şu kadar aşama yaptık, birinci olduk filan.
Devletin haksız rekabeti önleme kurullarından tek bir kimse çıkıp da demiyor ki; bu değirmenin suyu nereden geliyor?
Veya bütün eksik ve gediklerine rağmen yine de gazetecilik yapan diğer şirketleri yönetenlerin aklına haksız rekabet davası açmak gelmiyor.
Ticaret yasaları haksız rekabeti önleyici hükümlerle dolu ama kimseden çıt çıkmıyor!


* * *

Bu tür gazetelerin yazar kadrolarında bulunan kişiler, bir süre sonra gazetecilik ahkâmı kesmeye, kendi bağlı oldukları liderleri, fikirleri veya kurumları korumak adına gerçek gazetecilere bulundukları noktadan ateş etmeye başlıyor!
Çünkü görevleri sadece bundan ibarettir.
Adamın lideri mealen “İktidarı ele geçirene kadar sessiz ve derinden gideceksiniz. Orduya da sızacaksınız. Bütün kudreti ele geçirmeden sakın ola ki biz olduk diye hemen icraata başlamayın.. Yoksa sizi darmadağın ederler” diyor ama kendi içinde bulunduğu yapılanmanın aslında gizli bir örgüt olduğunu unutuyor! Ve liderini eleştirenlere köşesinden veryansın ediyor, iftiralar atıyor, çetecilikle suçluyor!
Adamın mesleğine bakıyorsunuz. Gazetecilikle hiçbir ilişkisi yok. İki lafı bir araya getirmeyi gazetecilik zannettiği, sahibinin sesini seslendirmeyi fikir adamlığı kabul ettiği için hem gazetecilik hem fikir adamlığı dersi vermeye kalkışıyor! Hatta fikir üretmeye çalışanlara hakaret ediyor!


* * *


Attila İlhan ile 1997 yılında yaptığımız ilk sohbette bu durumu konuşmuştuk:
BULUT: Milli, dini veya insani idealleri ayrı ayrı gruplar halinde savunan aydınlarımızı, bir bileşkede buluşturmak gerekli. Önemli gördüğüm nokta bu. Bu, birilerinin söylediği gibi organik bir ittifak değil. Olsa iyi olurdu da bizim yaptığımız o değil. Düşmanlıkları ortadan kaldıracak zihinsel bir ittifak. Bir bilinç meselesi bu... Bazılarının fikirlerle ilgili gazetecilik yapılmasına tahammülü yok. Önyargıların ve düşmanlıkların kırılması sağlanabilirse, düşünce hayatımıza büyük bir dinamizm gelir. Bazıları hâlâ önyargılarla düşündüğü veya çıkarlarının bozulacağını zannettiği için bunu anlayamıyor. Ve çarpıtıyorlar.
İLHAN: Bunu yapacaklardır. Onların işi bu! Bunun için para alıyorlar. Onlar, Türkiye için kendilerine göre bir gündem yapıyorlar. Sen o gündemi zorlayıp, ortalığı karıştırdın mı onu nötralize etmeye çalışacaklardır. Çünkü bu, onlar açısından çok tehlikeli bir şey. Bu ne demek?
BULUT: Bileşke çıkarsa, onlara hiç gerek kalmayacak demek.
İLHAN: Yandılar. Bunun telaşı içindeler. Zaten Gazi’nin yaptığı da bu! Müdafaai Hukuk platformu bu. Herkesi toplamış. Kim varsa orada. Türkçüsü de orada Komünisti de, İslamcısı da. Her biri orada! Kime karşı? Asıl düşmana karşı birleşiyorlar. İnşallah yine öyle olacak. Yani, Allah ne kadar ömür verdi bilmiyorum ama şöyle bir gelişse bu hareket, çok rahat öleceğim o zaman. Bu memleketin sahipleri var demektir, böyle bir hareket.

Yazarın Diğer Yazıları